on sekizinci bölüm

4.4K 473 277
                                    

Jimin kırtasiyeleri oldukça severdi. Öyle ki okula başladığı ilk yılın ikinci ayında kendine çalışmak için bir kırtasiye arayışına bile girmişti. Başka bir yer istemiyordu, aklında sadece kırtasiye vardı. Renk renk kalemlerin, yaprak yaprak defterlerin ve fotokopi makinesinden gelen o yoğun mürekkep kokusunun arasında olmayı seviyordu.

İlk yılı onun için çalışmayı engellemiyordu. Alan dersleri oldukça azdı ve seçmeli olan ortak derslerini de pek umursadığı yoktu. Ders saatlerinin elverişli olması çalışmasına imkân sunuyordu. Zaten o da çalışmak istiyordu çünkü Taehyung ile kaldığı evin masraflarını sürekli ailesinin gönderdiği harçlıklarla karşılayamazdı.

Bugün de hocasının tüm sınıfın almasını istediği fotokopinin fotokopisini çektirmek için eskiden çalıştığı bu kırtasiyeye gelmişti. Buradan ayrılalı henüz birkaç ay oluyordu ama Jimin'e sanki yıllar olmuş gibi gelmişti çünkü burada çalışmayı gerçekten çok seviyordu. Ama ne zaman Taehyung ile farklı evlerde kalmaya karar verdiler ve o çok sevdiği kedisi Obur'u emanet edecek birini bulamadığı için buradan ayrılmak zorunda kalmıştı. Obur'u zorunlu olmadıkça evde yalnız bırakmak istemiyordu. Ona, kendisinden daha çok değer veriyordu ve bir anne gibi üzerine titriyordu.

Jimin arkadaşından aldığı fotokopinin fotokopisini çektirecekti çünkü hocanın notları bıraktığı kırtasiye biraz pahalıydı ve Jimin'in parasının havaya gitmesini istemiyordu bu yüzden de ara sokaklardan birinde kalan ve gayet de ucuz olan bu kırtasiyeye gelmişti. Hem Bay Kim'le de özlem gidermek istemişti. Ama şu an tüm işlerini halletmiş, fotokopisini almış, Bay Kim'le sohbet etmişken bu sokağa girdiği için oldukça pişmandı çünkü Jimin ilk kez takip edildiğini hissediyordu.

Tüm bedeni heyecan ile titrerken kol çantasına daha da sarıldı. Umuyordu ki yanlış düşünüyordu çünkü bu durum onu oldukça korkutuyordu. Jimin kendisini koruyamazdı, birisi ona bir şey yapmak istese gayet aciz kalırdı ve bu tüm işleri mahvetmekten de başka işe yaramıyordu. Adımlarını hızlandırdıktan sonra bir anda durdu. Emin olmalıydı. Önce iki yanına bakındı, tabelaları kontrol ediyormuş gibi yaptı. Önüne ve arkasına baktı. Çok kısa bir andı ama bir bedenin gizlendiğini ve başını kaldırarak onu izlediğini görebilmişti. Yüzünü çözemiyordu çünkü o kişi balıkçı şapkası ve maske ile kendini gizlemişti ama bedenin oldukça zayıf olduğunu fark etmişti. Yine de Jimin kendine güvenmiyordu. Belki şu an boş sokağın ortasında öylece dikilmesi onun aleyhineydi ama Jimin düşünemiyordu. Adı gibi bildiği bu sokakta ilerlemeden önce montunun cebinde telefonunu sıkıca tuttu. Acil aramalarda ilk sırada Taehyung vardı ve eğer başına bir şey gelirse Taehyung'a ulaşabilir o da yardım getirebilirdi. Jimin soğuğun nefesleri bile kestiği havada derince bir soluk aldı ve yoluna devam etti. Adımları hızlıydı. Başını kaldırıp geriye bakmaya korkuyordu. Kafayı yemek üzereydi! Neden onu takip eden, rahatsız eden birisi vardı? Nedendi? Jimin kimdi ki ve ondan ne isteniyordu? O gayet sıradan biriydi, bunların hiçbirini hak etmiyordu.

Jimin'e göre bunları hiç kimse hak etmiyordu.

Hızlı ve büyük tutmaya çalıştığı adımlarıyla birkaç kafenin olduğu yere gelmişti. Biraz daha yürüyünce karşısında onu gördü ve onu gördüğüne bu kadar çok sevineceği aklının ucundan dahi geçmezdi.

Yoongi, elinde yine bilgisayar çantası ile çalışmak için en sevdiği mekana giriş yapmak üzereydi ama karşısından gelen beden onu durdurmuştu. İlk başta onu görmezden gelmek istemişti ama çoktan göz göze gelmişlerdi. Yoongi o gözlerde korkuyu görmüştü. Jimin kendisinden mi korkuyordu? Umursamamaya çalışıp kafeye girmeye yeltenmişti ki Jimin adımlarını hızlandırarak yanına geldi. "Bu ne hoş bir tesadüf böyle!" Yoongi Jimin'in sözlerine kaşlarını kaldırdı. "Jimin?"

öyle güzelsin işte | yoonmin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin