II. || "hoş geldin ama keşke hiç gelmeseydin"

3.7K 302 252
                                    

BT21 koğuşunda sıradan bir gündü. Kahvaltı edilmiş, fazlalıklar toplanmış ve havalandırmaya çıkılmıştı. Her şey normal rutininde ilerliyordu. Öğlen yemeğinden sonra büyük demir kapı rutinin dışında, gürültülü bir şekilde açıldı ve meraklı gözlerce izlenmeye başladı.

Suratsız gardiyan normalde burnunun ucunu sokmadığı koğuşun içine girip içeriyi süzdü.

Zayıf, siyah saçlı olan her zamanki gülümsemesiyle gardiyana yaklaştı.

"Ne o Jung Woo, bizi mi özledin?"

Suratsız ve her hareketinden kaba olduğu belli olan gardiyan kusuyormuş gibi bir yüz ifadesiyle elini kapıdan dışarıya uzattı ve kavradığı kolu içeri çekti. Sendeleyerek koğuşa giren akmış saç boyalı, güzelliği kadınları kıskandıracak türden, orta boylu bir erkekti.

Gardiyan belindeki geniş kemerini çekiştirdi ve ego dolu ses tınısıyla konuştu.

"Size yeni arkadaş getirdim Hope, en az dört yıl buralarda olacak."

Park Jimin arkasından kapanan gürültülü demir kapıya karşın yerinden sıçradı. Tedirgindi. Televizyondan gördüğü hapishane koğuşlarını andırmıyordu burası.

Etrafı süzmesi, gardiyanın Hope diye hitap ettiği siyah saçlı tarafından kesildi.

"Hoş geldin ama keşke hiç gelmeseydin!"

Neşeli sesiyle şakıdığında, Jimin belli belirsiz gülümsedi. Karşısındaki adam öyle güvenilir duruyordu ki Jimin onun dizine yatıp sabaha kadar ağlamak ve saçlarını okşatmak istedi.

Siyah saçlı yaklaşıp elini Jimin'in omuzuna attı ve yürümesi için onu çekiştirdi. Jimin bu gereksiz samimiyetten hoşlanmıştı. En azından güvenebileceğim biri diyordu içinden.

Siyah saçlı onu demir kapının hemen yanında olan merdivenlerden yukarıya çıkarttı. Merdivenin sonu ranzaların olduğu, sadece küçük demirli bir camın bulunduğu odaya çıkmıştı. Ranzalar birbirlerine parelel olarak yerleştirilmişti. Şaşkınlıkla küçük odayı süzdü Park Jimin, burada nasıl uyuyacaktı? Bu küçük havasız oda bir tabutu andırıyordu.

Dolu gözlerini görmezden gelerek siyah saçlıyı dinlemeye başladı.

"Burası yatak odamız. Gördüğün üzere toplam on dört yatak, yedi ranza var. Sen gelene kadar burada altı kişi kalıyorduk. Her birimize ait bir ranza var, yataklardan birini farklı amaçlarla kullandığımız oluyor."

Başını öne eğip kıkırdadığında, Jimin neye güldüğünü anlamamıştı. Siyah saçlı kıkırdamasının ardından ilerleyip duvar dibinde, köşede olan ranzaya gitti ve eliyle şilteye vurdu.

"Bu senin ranzan. Yatmadan önce çarşafları yıka derim çünkü bu şilte yan koğuştan geldi. Yan koğuş sapıkların koğuşu, anlarsın ya?"

Jimin başını aşağı yukarı sallayıp anladığını belli etti. Gergindi aynı zamanda korkuyordu. Siyah saçlının neden ona bu kadar iyi davrandığını da anlamamıştı ve onun suçunu deli gibi merak ediyordu. Sonuç olarak bir hapishanedeydi ve hapishanelerde genellikle suçlular bulunurdu, değil mi?

Düşüncelerinden sıyrılıp merdivenlerden zıplayarak inen siyah saçlıyı takip etti.

Koğuşun giriş katı büyük bir salonu andırıyordu. Merdivenin altında tezgah ve dolaplar vardı. Dikdörtgen olan koğuşun uzun duvarlarından birine büyük, demir parmaklıklarla bezeli camlar hakimdi. Camlar altı metrelik duvarla çevrelenmiş olan ufak avluya bakıyordu, bu avlu BT21 koğuşuna aitti. Gökyüzü hariç hiçbir şeyin gözükmediği bu küçük avlu da tabutu andırıyordu Jimin'e göre.

IDYLLIC pt. 1  || vmin Where stories live. Discover now