19

450 50 36
                                    

Beni bulması gerektirdiğini kendime o kadar şartlamıştım ki rahatça ölüme bile teslim olamıyordum "Onu çok arıyorum." bembeyaz bir evrenin içinde tek gölge bendim. Ne bir insan vardı ne de hayvan "Öldüm mü?" bunu bilmiyordum fakat merak ettiğim Hayal ve Baybars nasıl kavuşmuştu.

Bencil bir şekilde büyüdüğümü sanıyordum oysa ki bugün tam da aksi bir insan olduğunu öğrenmem canıma sebep olmuştu.

"Bu evrende beni duyan biri varsa not etsin! İnsan ölse de sevmekten vazgeçemiyormuş."

________________________

Zamanın keskinliği canıma işliyordu. Keşke kapısı açılmıştı bir kere. Ayaklarım istemeye istemeye geçmişti o kapıdan. Her şey farklı olabilirdi, ben böyle bir adam olmasaydım.

Kardeşim, doğduğu andan beri koruduğum, üstüne titrediğim narin kızım çıkıp gelmişti. Lakin bir kalbe iki sevgi çok olur diye hayat benden ruhumun diğer yarısını almıştı.

Saatlerdir ondan tek bir iz yoktu. Normalde olsa içimde bir ümit olurdu, fakat söz konusu paraysa insanoğlunun yapamayacağı şey söz konusu bile değildi. Karşımda oturan güzel kardeşim, bana ondan gelen en büyük hediye ve emanetti.

Bir kere sahip çıkamadım diye üç insan kaybetmiştim. Hayal, Ayza ve ben. Fakat bu sefer kendimi kaybedersem bulacak bir Ayza yoktu.
Gözüm, kapının üzerinde bir mıhtı. Sanki sonsuza kadar böyle beklersem yine kapıyı çalmadan içeri düşecekti. Her ne kadar gördüğüme sevinsem de sanmıştım mi onu sevdiğimi belli etmezsem kimse zarar veremez.

Ben sevdikleri tarafından lanetlenen ya da sevdiği insanlara lanet olmuş o yıkık harabeydim. "Seni çok arıyorum." elim gitmiyordu bir yudum suya. Sevincim içimde boynu bükük bir çocuk olarak kalmıştı. İlgilensen de başı yerden kalkacak gibi değildi.

İnternette dolaşan bir videonun haberi gelmişti. Bu haber sadece bir olay değil, binlerce hayatın bitmesine sebep olacaktı. "Ben, bu saatten sonra bu işi yapamam. Bana sığınan tek bir tane kızı bile koruyamadım. Ben..." onun katilini bulamayacağım.

Yetenekli değildim, o olmadan hiçbir şeyi çözemezdim. Sebep olanları bilmek neye yarardı? Belki de çoktan yurt dışının toprağına ayak basmışlardı. İşe yaramaz hissediyordum. Sesini duyduğum anda "Durdur!" dedim.

O çaresiz seste hala bir umut vardı hissediyordum. Olay yerinde kimlik var, cesed yok diye sevinirken düştüğüm durum beni deli ediyor. Yaşarken o, kimseye anlatmamıştım. Şimdi o insanın ölümü, herkesin bir adım ötesinde duruyordu "Ben Medyum Lâl, saat gece üç. Bize inanmayan tüm insanların dehşete düşeceği bir kanıt için buradayım. Yanımda gördüğünüz kişi benim deney farem. Kendini tanıt fare."

Bir insanın hayatı bu kadar basitti işte. Ben bu meslekten nefret ediyordum. Çünkü ikisi de etten kemikten olmasına rağmen biri  diğerinin yaşayıp yaşamamasına dahi karar veriyordu.

"Adım Ayza Çakır. Yaşım yirmi. İki yıldır Medyum Lâl adına çalıştım. Fakat onun bir sahtekar olduğunu anlayınca yanından kaçtım. Çocukluğumdan beri ruhları görebiliyorum. Bunun için yanında işe alınmıştım. Yakınları ölenlere yardım ediyoruz sanıyordum. Fakat bu iş beni günden güne ölüme sürükledi. Ruhlara her temas edişimde bedenim güçsüz düşüyor ve ölüme biraz daha yaklaşıyordum. Bedenimde fiziksel olarak hassaslıklar oluşmuştu."

Canını yaktıkları her an, canım içimden ayaklanıp gidiyordu.
Ruhlara temas ettiğinde yavaş yavaş ölüyordu fakat bir kere dahi sesini çıkarmamıştı bana "Bilsem..." bilsem bu ona acı veriyor asla istemezdim. Onun canını yakanlardan nefret ederken, onlardan biriymişim haberim yokmuş.

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now