4

781 81 39
                                    

"ne teklifi?" diye sordum "sen şu kızın velayetinin teyzesine verilmesini istemiyorsun öyle değil mi? Sana yardım edeceğim, çocuğa devlet bakacak."

Sesli bir şekilde güldüm "gerçekten mi?" başını salladı "gerçekten ama karşılığını alacağım."

"karşılık?"

"karşılığında sen de bana yardım edeceksin. Çözemediğim cinayetleri çözmemi sağlayacaksın." elini uzatmıştı "anlaştık mı?" bir eline bir gözlerine bakıp duruyordum.

Bu iş beni çok yoruyordu. Bedenim yorgun düşüyordu ve eşyaya temas ettiğim andan itibaren canım yanıyordu. Her geçen gün güçsüz düşecekmiş gibi hissediyordum kendimi. Fakat küçük bir kızın hayatı söz konusuydu.

Ne yapmam gerekiyordu?

"iyi de benim zaten bir işim var." kollarını bağladı ve yere baktı "zaten sana  bir iş teklif etmiyorum. Sürekli yanımda olmana dayanamam. Saçma sapan hareketlerle dikkatimi dağıtıyorsun. İhtiyacım olduğu zaman ben sana haber vereceğim."

Bu kadar açık sözlü olmak kalp kırmaya birebirdi "öyleyse neden yardım edeyim?" düşündü fakat çok değil "çünkü küçük kızın hayatını önemsiyordun!" evet önemsiyordum.

"rica edersen olur!" dediğimde yüzüme ters ters baktı "yapmanı söylediysem yap. Hem bu işe sadece benim değil biraz da kendi açından bak. Benim gibi nam salmış bir polisle dedektifçilik oynayacaksın. Bakarsın adın duyulur... Seninle çalışmak isteyen Ana kentlerin yeraltı ajansları."

Öyle cazip bir ses tonu vardı ki. Git şuradan kendini at dese hoş gelirdi
" tamam o zaman olur!" memnuniyetle başını salladı ve baktı. İstediğini elde etmiş olmanın verdiği huzuru hissediyordum.

"yarın sabah erkenden yanıma gel. Seni, asistan olarak üslerime tanıtacağım ki yanımda dolaşman sorun olmasın!" çocukluktan beri hayalimdi "hep böyle bir dedektif gibi olay incelemek istemiştim. Hatta Sherlock Holmes okuduktan sonra günlerce kitabın etkisinden çıkamazdım. Bana..."

Elini kaldırdı ve gözlerini devirdi "özel konularını anlatmanı istemedim. Çabuk ol da yarım kalan işine dön." arkasını dönerek karakolun bahçesine doğru yürümüştü.

"ne yarım kalan işi ya? İçeride müşteriler var ondan mı acaba?" bizi terasta müşteriyle o şekilde gördüğü aklıma gelmişti "haa demek... Yanlış anladı!" omuz silktim "bana ne canım? Ne anlarsa anlasın."

Heyecanla ellerimi çırptım ve bir sağ ayağımın bir sol ayağımın üstünde sekerek pastaneye döndüm "resmen dedektif oldun farkında mısın acaba?"

Sevincim fazla uzun sürmeden Gül abla elime tepsi tutuşturdu "işin bitmiş anlaşılan. Ben çıkıyorum. Hazır erken çıkıyorken gidip bir kızımı sorayım haber var mı diye."

Öldü diyememiştim. Gelmeyecek birine umut beslemek kötüydü ama yine de yapamamıştım. Benden duymasın, benim yanımda yıkılmasın, gözlerimin önünde feryat etmesin diye susmuştum.

Tepsinin köşesinde yazan dokuz yazısına baktım. Yukarı çıktım ve siparişi dokuz numaralı masaya bıraktım. Sanırım siparişin sahibi tuvalete gitmişti.

Akşama kadar oradan oraya koşturup durmuştum. Kapanışı yaptıktan sonra üstümü değiştirdim. Temel amcaya ve Murata bakmak için mutfağa girdim. Temel amca Murat için bir paket hazırlamıştı. Murat, montunu giyindi ve paketi aldı "sağ olasın usta! İyi geceler Ayza." gülümsedim "sana da Muratcığım."

Murat çıkmıştı. Temel amca bana da bir paket uzattı "nedir bu?" tezgahın üstüne bıraktı "eve gidip yemek derdine düşmeyin diye burada kalan yemekleri paketlerim hep. Geçen gün bir şey kalmadığı için vermemiştim ama bu sefer pişirdiklerim çok arttı."

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now