15

470 53 32
                                    

Büyük bir hayal kırıklığı içimi parçalara ayırmaya yetiyordu. Bir ay öncesine gitsem, onun yokluğunun beni bu denli dağıtacağına zerre inanmazdım. Evet seviyordum fakat hayatında herkesi kaybetmiş biri olarak onu da kaybetsem, dağdan kaya kopmuş misali hayatıma devam ederim demiştim.

Lakin öyle olmuyormuş. İçim de  onunla birlikte toplanıp göç etti sanki. Hep ıssız yüreğim... Hep sessiz! Saatler bile onun gittiği zamanda takıldı kaldı. Sahi içimdeki bu durmuş saate ne isim vermeli. On'a doğru mu diyeyim yoksa on'suzluk mu?

İçimde halledemiyorum, unutamayacağım şeyler birikiyor ve ben bu birikmişlerin altında kalmaktan korkuyorum. Duvarlar üstüme üstüme geliyor. Ne bir haber var ne bir iz! Bazen öyle biri yoktu da ben kafamda mı kurdum, diye düşünmeden edemiyorum.

Tam bir ay oldu. Karakola da gitmiyor. Sordum soruşturdum. Dediklerine göre izne ayrılmış. Şimdilik önümde iki yol var. Ya dönünce beni unutmuş olacak, herhangi biri muamelesi göreceğim ya da benden nefret edecek, ölüler defterine yazdığı bir isim olacağım. Bu ikisi de beni çok korkutuyor.

Oysa tam bir ay önce bugün ne de güzeldi.

Bir ay önce:

Başımı kaldırdım ve şarkıyı söyleyen Baybarsa baktım. Elinde tuttuğu kocaman papatya demetine sıkıca sarılmıştı. Islanan kıyafetleri üstüne yapışmıştı ve o da benim gibi soğuktan titriyordu. Uzun saçlarını geriye doğru attı.

Ona baktığımı görünce gülümsedi ve birkaç adımda yanıma geldi. Tekrar söylemeye başladı aynı şarkıyı.

"Son zamanlar yaptıklarıma bakma ne olursun
Benim aklım başımda değil
Sana söylediklerimi kafana takma ne olursun
Onlar ipe sapa gelir şeyler değil

Seni sevmiyorum dedim yalandı
İstemiyorum artık palavra

Ellerimde çiçekler, kapında sırılsıklam
Görürsen bir gün şaşırma
Beni böyle çaresiz
Beni böyle derbeder
Beni böyle ortalarda bırakma"

Günlerdir beklediğim şey şu an gerçek olmuştu fakat ben sevinemiyordum bile. Çünkü rüya olmasından ya da gerçekten bunu yapıyor olmamasından korkuyordum.

Daha farklı bir tepki vermemi bekliyordu zannımca. Tepkisiz kalmama biraz bozulmuştu. Bakışlarını, elindeki bir demet papatyaya çevirdi "susmakta haklısın ama konuşmazsan da yüreğim incinir." onu o halde görünce içimdeki bütün sinir geçmişti.

Daha fazla beklesin istemedim. Yoksa bu yağmurda hasta olacak ve başı gözü ağrıyacaktı. Çantamdan anahtarı çıkardım "limonlu birer çay içimizi ısıtır." diyerek apartmanın kapısını açtım. Zemine çarpan ayak sesleri, peşimden geldiğinin habercisiydi.

Ne zaman şu eve girsek hep bir kaos ortamı oluşuyordu ve kısa sürede o kendi yoluna gidiyordu. Evin kapısını açtım ve içeri geçmesi için bekledim. Girdi ve ıslak ceketini çıkarıp kenara bıraktı.

Banyodan aldığım havluyu ona uzattım. Elimden alırken yüzüme çekingen bir bakış attı "sağ ol." dedi ve havluyla saçlarını kuruladı.

Üstümdekileri çıkarıp kuru bir şeyler giyinmek için odaya gittim. Kapıyı sıkıca kapattım ve elime ilk geçen şeyleri giyip, ben de saçlarımı havluyla kuruladım.

Sesi soluğu çıkmıyordu. Kapıyı yavaşça açtım ve hâlâ bıraktığım yerde durduğunu gördüm "neden içeri geçip oturmadın?" etrafa baktı "kıyafetlerim ıslak ya koltuk da ıslanır diye..." gülmemek için tutuyordum kendimi.

"lütfen odaya geçer misin? Senden kıymetli değil ya." dudağının kenarı kıvrılmıştı "değil mi cidden?" soru sormuş cevabını almadan odaya girmişti. Peşinden gittim ve su ısıtıcısına, çay yapmak için su koydum.

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now