8

583 56 43
                                    

Kendi ağzımla faş olmak da varmış kaderimde. E sonuçta yalancının mumu yatsıya kadar demişler. Öğle, ikindi falan derken sanırım yatsıya gelmiştik.

"ben..." bana öyle bakarken ağzımı açmam çok zordu. Fakat daha fazla kaçamazdım. Ardına kadar açılmış gözleri parlıyordu "bana ne yalan söyledin?" diye sordu ikinci bir kez.

"annen öyle birden ailemi sorunca hepsini anlattım ama bir şeyi tam anlamıyla söylemedim." üstüne basa basa "nedir o?" diye sordu.

"ben aslında ailemin teklif ettiği işi reddettiğim için burada değilim. Ailem de Selimle yani amcamın evlatlığıyla evlenmem taraftarıydı. Babam beni zorla evlendirmek isteyince ben de yanlarından kaçtım. Ne arıyorum ne de soruyorum onları. Çünkü bu konuda bayağı canım yandı. Yani ilk gördüğüm insanlara ailevi bir meseleyi anlatmak istemediğim için işi bahane ettim ama görüşmediğimiz doğru."

Bakışları biraz olsun durulmuştu "ne olursa olsun... Büyük yalan küçük yalan ve hatta pembe yalan diye bir şey yok. Bir kere daha yalan söylediğin bir konu duymayayım olur mu? Çünkü ben birlikte çalıştığım insana güvenmeye devam etmek istiyorum." devam etmek istiyorum demek zaten güveniyorum demekti.

Bunu duyunca gülümsemiştim "bu arada ailen için canını sıkma." az önce sıkıca tuttuğu kolumu şimdi destek olmak istercesine okşamıştı "daha önce de dediğim gibi yaşın kaç olursa olsun hayat senin hayatın. Belki kanunlar on sekiz yaşına kadar ailenin himayesinde olmanı doğru buluyor ama eğer canını yakacak şeyler yapıyorlarsa iyi ki yanlarından ayrılmışsın."

Gözlerim dolmuştu yine. Ansızın gelen şu ağlama isteği beni deli ediyordu "fakat ne olursa olsun onlar senin ailen. Bir ara görüş derim. Belki fikirleri değişmiştir. Senin, onlar için olan önemini anlamışlardır."

Ağlamamak için etrafa bakarken masanın üstüne duran siyah dosya dikkatimi çekti. Halit beyin istediği dosya tam karşımda duruyordu. Baybarsın kardeşinin kurtuluş bileti... Tabii benim de öyle.

"hadi sen masaya otur da ben de servis yapayım." gülümsedi ve başını salladı. Masaya oturdu ve ceketinin önündeki düğmeyi acıp masaya yaslandı. Sandviçin paketini açtım ve poşetten çıkarıp, önündeki dosyaları kenara ittim. Sandviçi önüne bıraktım ve kahve bardağını elime aldım.

Üst tarafta bulunan koruma kilidini çekerken bilerek kahveyi elime dökmüştüm. Bardak termos şeklindeydi ve kahve ilk zamanki sıcaklığında olduğu için canımın acısıyla çığlık atmıştım.

Hızla masadan kalktı ve yanıma geldi "dur... Dur ne yaptın?" elime baktı "tamam sakin ol otur şöyle. Kantinden buz getireceğim." kantin zemin kattaydı. Bir dakika asansörde beklemesi, bir dakika kantine gitmesi ve iki dakika da geri dönmesiydi. Toplam dört dakikada bütün dosyanın resmini çekebilirdim.

Odadan çıkınca, kapıyı kapattım ve telefonumu çıkarıp kamerayı açtım. Siyah dosyanın yerini iyice ezberledim ve elime alıp ilk sayfasından itibaren resimleri çektim. Toplam on sayfadan oluşuyordu zaten.

Dosyayı eski yerine bıraktım ve beni bıraktığı gibi bulacağı yere oturdum. Elim gerçekten çok acıyordu. Keşke başka bir yol bulsaydım demeden edememiştim. Ağlıyordum fakat elimin acısından değildi.

İki dakika içinde odaya girmişti. Nefes nefese kalmasından koştuğunu anlamıştım. İyi ki yavaş hareket etmemiştim. Buz dolu torbayı elimin üstüne koydu. Karşımdaki koltuğa oturup bana baktı "neden ağlıyorsun çok mu yanıyor canın?"

Başımı önüme eğdim "çok yanıyor..." oda çok sessizdi. On dakika falan o şekilde oturduk. Açılış saatinin geldiğini görünce ayağa kalktım "benim işe dönmem gerekiyor. Fuat bey kızmasın." odayı temizlemek için gelen temizlik görevlisi elinde kovayla bekliyordu.

ESİR RUHLAR ALEMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin