17

431 52 48
                                    

Telefonumu, adama göstermeden çalıların arasına attım. Eğer doğruysa yardıma ihtiyacı vardı sonuçta. Adamla birlikte yürüdüm ve binaya girdik. Apartman oldukça eskiydi, pek dolu değildi. En üst kata çıktık.

Ağır, mide bulandırıcı bir koku genzimi yakıyordu. Adam kapıyı açtı, içeri geçmemi bekledi. Kokudan nefes bile alamazken yerde yatan kadına doğru yürüdüm. Gördüğüm manzara pek iç açıcı değildi.

Elbisesi yukarı doğru sıyrılmış kadının kolları iki yana açılmıştı. Çürümeye başlayan cesedi, buram buram esen kötü kokunun sebebiydi. Kadının bacaklarının yanında yatan, çıplak bir bebek cesedi vardı. Bebeğin kordonu bile kesilmemişti daha.

Morarmaya başlayan cesetler beni dehşete düşürmüştü. Titreyen bedenimi ayakta tutmaya çalışarak adama döndüm "siz bebeği alıp banyoya geçin. Ben eşinizle ilgilenip geleceğim." dediğimde bebeği kucağına aldı "çok teşekkür ederim hanımefendi."

Adam banyoya girer girmez buradan kaçacaktım. Arkasını döndü ve birkaç adım attıktan sonra geriye baktı. Karısını görünce gözleri ardına kadar açılmıştı "ne yaptın sen?" diyerek bebeği kucağından bıraktı ve bana tokat attı.

Ne olduğunu anlamadan "karımı öldürdün! Cezasını çekeceksin." diyerek üstüme saldırmıştı. Bana vurmasına engel olmuştum fakat elleri boğazımda kenetlenmiş, nefes almama izin vermiyordu.

Gözümden yaşlar akarken "ben bir şey yapmadım." dedim zorlanarak. Daha fazla direnemeyecektim. Beni öldürmesi fikrini kabullendim ve ellerimi serbest bıraktım.

Etraf kararmıştı. Ölünce insanlar beyaz ışığı görürdü hani? Benim gördüğüm tek şey karanlık ve hissettiğim ise soğuktu.

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum bile. Ellerim tamamen uyuşmuştu. Gözlerim açıktı fakat hiçbir ışık kaynağı yoktu. Keskin ceset kokusu artık burada değildi ya da ben kokuya alışmıştım.

Elime değen soğuk metal içimi ürpertiyordu. Saniye saniye damlayan su kulağımda yankılanırken, sağa sola kaçışan fare sesleri korkmama sebep olmuştu.

Nerede olduğumu ya da ne zamandır burada olduğumu bilmiyordum. Benden başka kimse yoktu burada. Yavaşça etrafa bakmaya çalıştım. Gözlerim karanlığa alışmıştı fakat zerre ışık kaynağı olmadığı için sadece çok yakınımda bulunan birkaç boruyu görebiliyordum.
Hiç kimse beni burada bulamazdı. Sanırım burada ölüp, çürümeye mahkumdum.

------------------------------------------------

Baybars, kahvaltı sofrasına oturmuştu. Çay servisi yapan Esra dikkatini çektiğinde etrafa baktı. Üç gündür Ayzayı evde görmüyordu. Direkt olarak ismini vermeden annesine "şu geçenlerde işe başlayan kızı kovdun mu?" diye sordu.

Annesi yavaşça, Baybarsa döndü "hayır ben kovmadım fakat üç gündür haber alınamıyor. Çalışanlar aramaya çalıştı ama ulaşamadı. Sanırım şartlara dayanamadı ve istifa bile etmeden gitti." diyerek gelini Serpille muhabbetine geri dönmüştü.

Baybars içinden 'zaten fazla bile dayandı.' diyerek morali bozuk bir şekilde çayını içip kalktı. Ayza pastanedeki işten ayrıldığından beri, her zaman aldığı pastalardan bile almıyordu.

Sessizce masadan kalktı, aile büyükleriyle vedalaşıp işe gitti. İçten içe Ayzayı merak ediyordu fakat aramaya niyeti yoktu.

Karakola geldiği zaman iş arkadaşı komiser Mustafa, alelacele yanına koştu "yeni bir dava var Baybars." dedi nefes nefese. Baybars, asansörün düğmesine bastı ve bekledi "sana da günaydın Mustafa!"

Asansörde de devam etti konuşmaları "selam sabah demeden daldım kusura bakma ama önemli! Şehrin kuzeyinde kalan Üstübeç Mahallesinde şüpheli bir adam, komşuları tarafından çok fazla şikayet almış. Ekipler her yerde adamı arıyor fakat hiçbir yerde izine rastlanmamış. Evini ararken çok fena şeyler bulduk."

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now