Acısız İntihar

731 66 41
                                    

Gözlerime hücum eden yaşlara engel olamazken bu odadan çıkmak için herhangi bir çaba göstermiyordum. Ona karşı koyamayacağımın idrakindeydim. Geriye doğru adımlarken Taehyung'dan en uzak köşelere gitmeye çalışıyordum ancak bana bir şeyleri izah etmeye çalışan Taehyung, beni daha fazla korkutmamak adına benden uzak dueuyordu.

Onun benden uzak durması umrumda dahi değildi. İkimizi bir odaya kilitlemişti ve benim bu odadan çıkabileceğim bir yer yoktu. Krizin eşiğindeydim.

"AÇ ŞU KAPIYI!" diye bağırdım sinirle. Öyle ki sinirlenmem bazı kelimeleri doğru söyleyemeyişime sebep oluyordu. Ağzımdan tükürükler çıkarak bağırmam onun hoşuna gitmemiş olacak ki kulaklarını kapatmıştı.

"Bağırma, açıklayacağım her şeyi. Önce sakin ol." dedi ılımlı bir şekilde yaklaşmaya çalışırken. Onunla aynı havayı bile solumaya katlanamıyordum. Bogum'dan beni kurtarmış hatta korumuş olabilirdi ancak bu bana zarar vermeyeceği anlamına gelmiyordu. Bogum'a neler yaptığını az çok görmüştüm, benim Bogum'a karşı dahi gücüm olmazken bu adama karşı bile koyamazdım.

Onun dediklerini dikkate bile almadan tekrar "AÇ KAPIYI!" diye bağırdım ancak nafileydi. Dediklerim bir kulağından giriyor diğerinden çıkıyor gibi beni umursamıyordu.

Titremelerim gittikçe artıyor, haykırışlarım çaresiz bir hal alıyordu. "Yalvarırım aç kapıyı." diye haykırdım var gücümle ancak tükeniyordu gücüm, bitiyordum ben. Ağzımdan tükürükler çıkarcasına ağlamama kayıtsız kalıyordu. Tanrı şahitki bunları tek tek ödetecektim. Bu olanların hiçbirini haketmiyordum ben. Susmamı ister gibi bekliyordu ancak susmayacaktım. Sustukça daha çok yıpranıyor, bana zarar vermelerine göz yumuyordum. Bogum bunun en büyük kanıtıydı.

Bizi buraya kilitlemişti ve ağlamktan başka hiç bir şey yapamıyordum. Ağlamalarım iç çekişlere dönüyordu ancak bunun olmasını istemiyordum. Yorgun düşen bedenime tezat dimdik ayakta durmak istiyordum ancak başaramıyordum. Yere yığılacak olan bedenim, benliğime savaş açmıştı. O düşeceksin yere, gücün yok artık dedikçe daha da hırslanıyordum ve daha da güçsüz düşüyordum. Onun karşısında dimdik durmak istiyordum.

"Sakinleş..." dedi fısıltıyı andıran sesiyle. Bu durumda sakinleşmem mümkün değildi. Bir odada kilitliydim, mankenimi yapıp onu becermeye çalışan birisiyle aynı odadaydım. Aynı odayı bırakın aynı şehirde bile yaşayamayacağım bir insan, beni izlemiş ve bana benzetmeye çalıştığı mankene türlü fantezilerini uygulamıştı belkide.

"Gitmek istiyorum." var gücümle haykırmak istedim ancak bitap düşmüş bedenim artık yere serilmişti. Dizlerimi tutan ellerim artık yeri boylamış, odanın soğuk ve tahta yüzeyi ile bütünleşmişti.

Kaç dakika o pozisyonda öyle haykırıp, ağladım hiç bir fikrim yoktu. Ağlamalarım her iç çekişlere dönüştüğünde tüm bu olanlar aklıma geliyor, tekrardan sesli bir şekilde ağlıyordum.

Bu odada onun elinden ölmek istemiyordum. Onun elinden ölmektense hızlı bir intiharı yeğlerdim. İntihar etme düşüncesini o kadar benimsemiştim ki cesaretle ayağa kalktım. Onun bana bakmayışını, başını yere eğmiş olmasını fırsat bilerek hızla odanın içinde göz gezdirdim.

Sağ çaprazımda duvara dayatılmış olan masayı gördüğümde üstündeki delici ve kesici aletler dikkatimi çekmişti. İçlerinden vida şeklinde olan bıçağı gördüğümde, sonumun o adamdan değilde bizzat kendi sonumu yazdığımdan şükrettim.

Kapının ağzındaydı ve benden uzak duruyordu. Günün en büyük şansını burada, benden uzak olmasında kullanıyordum. İç çekişlerim sonlanmamıştı ve sonlanacak gibi de değildi.

The Kth BoyWhere stories live. Discover now