3-CÜ BÖLÜM. ATEŞİN DEHŞETİ

92 7 0
                                    

Bu gün benim ve kızımın doğum günü. Şimdiden tebrikler için teşekkürler. İyi okumalar. Yorum ve vote bırakmayı unutmayın. Desteklerinizi için teşekkürler.

                          ~~~

Sesler duyuyordum. Galiba bilincim yerindeydi. Bu da o demek oluyor ki, biri beni kurtarmıştı. Yani ölemememiştim. Siktir. Gözlerimi açmaya çalıştım. Zorla da olsa, açmıştım. Etraf bulanıktı, amma gözlerimi kapatıp tekrar açtığımda, aydınlık görmüştüm. Boğazım acıyordu. Yanımda doktor, karşımda ise Devon Phoenix'i gördüm. Bana öyle bakıyordu ki...Galiba beni buna pişman edecekti. İzin vermezdim zaten. "İyi misiniz, Annie hanım" dedi doktor. Sorusuna gözlerimi devirdim. "Annie her zaman iyidir. Ancak intihar etmek isteyen birisine bu soru bence sorulmamalı" önce koluma takılmış seruma, sonra doktora bakarak sözlediğim cümleyle bakışları değişti. Bana acıyomuş gibi baktı, sonra Devon Phoenix'e korkuyormuş gibi baktı. "Melhem yazıyorum ve bu arada zayıf düşmüşsünüz, iki serum taktık, yemeyinize dikkat edin." Sanki yemek veriyorlar... Az kala, üç gündür yemek yemiyordum. "Ben çikolata istiyorum" dedim. Eyvah, tatlı krizinin içine girmiştim. "Önce çorba için, sonra çikolata yersiniz" dediğinde sinirlendim. "Çikolata istiyorum dedim." Gözlerim karşımdakı adama kaydı. Bana öyle bakıyordu ki... Gözleri alev alev yanıyordu, adeta. Beni mahvetmek için sabırsızlıkla bekliyordu. "Sana ne söyleniyorsa, uygula." Söylediği cümleyle artık krize girmiştim. Kolumdakı serumu sertçe çıkarıb, ayağa kalktım ve ona yaklaştım. Üç adım bıraktım aramızda. "Ben sizin emir kulunuz değilim. Anladınız mı?" İşaret parmağımı ona doğru aşağı yukarı salladım. "Şimdi krizdeyim, bana tatlı bir şey getirin, yoksa bu hastaneyi başınıza yıkarım." Bana yaklaştığında, aramızdaki mesafenin kapandığını algıladığımda, geriye gittim. "Yıkta görelim" dedi. Başımı salladım. Güldüm. "Demek tatlı yok ha..." Tanrı affetsin o zaman. Ben tatlı krizine girdiğimde, gözüm kimseyi görmez ve etrafta gördükleri yıkıp, dağıtırdım. Önce masadakileri yere fırlatdım. Sonra masayı yere öyle çaktım ki, masa ikiye bölündü. Devon Phoenix beni yakalamaya çalıştı, amma ben sıyrılmayı başardım. Krize girdiğimde beynim ulti açıyordu. Etrafa sağlam bir şey varmı diye baktığımda serum şişesini gördüm. Gülerek seruma yaklaştım. Sinsice onlara taraf döndüm. Doktor bana korkarak, Devon Phoenix ise 'sen görürsün' şeklinde bakıyordu. Serumu çıkarıp ciddi ve tehditkar bir şekilde karşımdakı adama baktım. "Şimdi tatlı vermeseniz, şişeyi yere değil, kafama çakarım." İkiside dikkatlice bana bakıyordular. Devon Phoenix doktora başı ile işaret etti, doktor kafasını sallayıp, odadan çıktı. Hemen bakışlarını bana kenetledi. Dikkatlice bana bakıyordu. Galiba, kendime zarar vereceğimden hiç kuşkusu yoktu. Sonuçta, "ben hayatdolu bir kadınım, ki, kendime asla zarar vermeyeceğimi" düşünüyorlar. Nah. Gül gibi ölecektim, şerefsiz beni kurtarmıştı. Beni benden kurtardı, beni ondan kim kurtaracaktı? Doktor geldiğinde elinde bir bar çikolata vardı. Zafer bayraklarını indirim. "Oh be, hah şöyle. Biraz yola gelin." Çikolatayı çabuk elinden aldım. Serumu hala tutmuştum. Çikolatayı açarken serum şişesi elimden yere düştüğünde, parça parça oldu. Gözlerim yere kenetlendi. Bu ses çok tanıdıktı. Bu benim iç sesimdi. Paramparçaydım. Durduk yere neden Hemen duyğusal bağlıyordum ki? Birden iki elin bedenimi kaldırmasıyla, korktum. Devon Phoenix beni kucağına alıp, yatağa yatırdı. "Hele burdan çıkalım..." Cümlesini bitirmedi. Acaba napıcaktı? Neyse, her şeyi bir yana atıp, krizimi geçirmek adına çikolataya daldım. Büyük ısırıklarımın ardından, çikolatam bittiğinde, rahatlamıştım. Mideme bir şeyler gitmişti sonunda. "Gidebilirsiniz" dedi doktor. Gitmek mi? Kim cehennemine gitmek ister ki?
"Ama ben..." diyecektim ki, Devon Phoenix önümde bitti. Bir elini belime, diğerini ise bacaklarıma geçirip beni kucağına aldı. "Beni yere indir" dedim. "Şşş, sakin ol" dediğinde kaşlarımı çattım. Sesi sakin ve canayakınmış gibi çıkmıştı. Bu adamın iki kişilği mi var, acaba?.. Doktor kapını açtığında, birlikte önce odanı, sonra hastaneyi terk ettik. Beni arabanın ön koltuğunda oturtub, kendisi sürücü koltuğunda oturdu. Yolda ne o konuştu, ne de ben. Sakince etrafa bakıyordum. İşte bu... Cehenneme hoş gedin, Annie Walker. Arabadan indiğinde, arkasından koşarak ona yetişmeye çalıştım. Benim iki adımım, onun bir adımıydı. Evin kapısını çaldığında, bana tanıdık gelen hizmetçi kapıyı açtı ve içeri girdik. Devon Phoenix koca bedenini koltuğa bırakıp, hizmetçiden içki getirmesini istedi. Baya şaşırmıştım. Bana hesap soracağını söylemişti. Ne oldu, vaz mı, geçti? Şaşırtıcı. Hizmetçinin bir bardak şarap getirmesi bu kadar mı uzun sürer? Şarabı getirdiğinde, ona yaklaştım. "Adın ne senin?" Bana korkuyla bakıp, yutkundu. "Marinette. Ben aslen, Fransalıyım." Senin titrediğini yüce Akrep sezgilerim sezmişti. Bir Akrep hisslerinde, sezgilerinde asla yanılmaz! Ben bu işden şüphelenmiştim. Bende Annie'sem, bu işi çözerim. Tamam diyip, odama kalktım. Odama girip, telefonumu aradım. Yatağın yan tarafında gördüğümde, alıp şarkı açtım.

Phoenix'in (Feniks'in) KuklasıWhere stories live. Discover now