11-Cİ BÖLÜM. GEÇMİŞİN GÖLGESİ

8 3 0
                                    

Selamlar nasılız bakalım? Yine boşaldım buraları. Ama geldim. Benimde tabi her insan gibi sorunlarım var. Bitmek bilmeyen sorunlar. Sizleri seviyorum. Daha fazla vaktinizi almayayım. Kitabımı okuyan ve destek olan herkese teşekkür ediyorum. Kitabı beğendiyseniz, yorum ve vote bîrakmayı unutmayın. İsterseniz de yakın olduğunuz biriyle paylaşabilirsiniz. İyi okumalar. ❤️

                         ###

"Sen çok oldun ama. O ekranın değerini biliyor musun? Öde derdim, ancak sen çalışmıyorsun ki. Nasıl ödeyebilirsin?" Kısa bir sakinliği ardından sesi duyuldu. "Hah, buldum. Söylememe gerek yok, sende biliyorsun... Başka çareninde olmadığını biliyor olmalısın." Hem sakin konuşuyordu, hemde bağırıyordu. Söylediklerini duyuyordum, ancak gözlerimi açacak gücüm yoktu. Ya da ben açmak istemiyordum. O derece yani. "Bekle" dedi fısıtlısı odada yankıya sebep olarak. "Geliyorum. " Siktir. Şimdi ne yapacağım? Gözlerim bana bak. Gerçi nasıl bakabilirsiniz ki? Neyse, demem o ki... Açılmanız gerek. Anlıyor musunuz? O herif beni yine... Yine taciz etmeye çalışacak. O bir kere olmuştu. Bir kere daha asla... Hiç bir erkek bu bedene dokunamayacak.

O an bu cümleye gülen Devon Phoenix Adams.

Unut onu. O beni unutmuş olmalı. Zaten benden nefret ediyordu. Aşk başlamadan bitti. Neyse, sus bakalım şimdi ne yapabilirim, onu düşüneyim bari. Gözlerimle konuştum, ancak ya beni dinlemek istemediler. Ya da ben onların açılmasını istemiyor gibiyim. Anlamıyorum, onun bana ne yapacağını görmem lazım. Bunu istiyorum, ancak gözlerimi açmakta istemiyorum. Bende böyle bir psikopat oldum. Sayelerinde. Her şeyi bırakta, ben şimdi gerçekten ne yapacağım? Acaba ben öldüm mü? Gözlerim açılmıyor. Bedenim buz gibi soğuk. Damarlardan kanın akışını bile hissetmiyorum. Ama bilincim yerinde. Ruhum olmasın? Ne yalan söyleyeyim, bildiğim şeylerden biri de insan öldükten sonra ruhu bedeninden ayrılıyor. Bi'de acı hissediyorum. Bedenim uyumuştu. Peki acıyan neydi? Ruhum mu? Evet kendisi birkaç saat önce fena darbe aldı. E bu yüzden diyorum ya. Bedenime darbe indirmek ve acıtmak zordur, ancak naif ve narin ruhum kolaylıkla acır. Bunun için bu yönümü insanların görmemesi için titiz ve dikkatli oluyorum. Beni güçlü zannediyorlar. Ağlamadım diye sormadılar beni. Çünkü beni iyi ve mutlu sanıyorlar. Ve kendi mutlu hayatlarını yaşamayıp, benim olmayan, onlara gösterdiğim mutluluğumdan şikayetçiler. Kıskanıyorlar. Ah bi' bilseler, ne boklar içindeyim? Beni yine de kıskanırlar mı, yoksa hallerine şükrederler mi? Kahretsin, tam çaresiz olacağımı düşünüyorum ki, aklıma kendimin birkaç saat önce söylediğimi hatırladım. "Çaresiz anlar yoktur, çaresiz olduğunuzu düşüyünüz anlar vardır." Evet çare olmalı. Sadece yoracak kafa olması lazım. Şu an kafam buna pek müsait değil. Bir şey farkettim. Kilitlendiğim odanın kapısı ses geçirmezdi sanırım. Çünki dışarıdan hiç bir ses yoktu. En ufak bir ses bile. Sadece odadaki ekranın cızırtısı sesi, benim kendimin duyduğu hızlı kalp atışlarım ve derin nefesler alış verişim. Evet buldum bir çare vardı. O da sadece gelmesini beklemekti. Ondan sonrası da Tanrının merhametine kalmış. Tek sorun gözlerimi açamamış olmam. "Motto" dedim güçsüz sesle. Hemen sol kolumda belirdi. Kırmızı gözleri karanlık odaya renk vermişti. "B...ben çıkmalıyım. Burdan...çıkmalıyım." Sesim öyle çıkyordu ki. Aman Tanrım.
'Tak tak tak tak'
"Olmaz. Gündüz beni dinlemedin ve güçsüz olmana rağmen, savaşmaya kalktın. Bir de içki icmişsin. Böyle olman normal. Şimdi gidiyorum. Ama seni iki konuda uyarıyorum. Birincisi dikkatli ol ve sakın kendini daha çok güçten düşürecek bir şey yapma. İkincisi de, birinci konuyu uygulaman." Son söylediğine karşılık, küçük bir gülüş yarattım dudaklarımda. Kaybolduğunda, karanlık bütün benliğini ile beni bir kere daha korkuttu. Korkumu içimde yaşıyordum. Dışa vurduğumda neler olduğunu gördüm. Anladım ki, bazı insanlar zayıfından vurduğunda, aptal gibi gülmeyi biliyorlar. Aslında anlamıyorlar ki, empati duyguları yok. O yüzden üstün ve zekalı insanlardan geride kalıyorlar. İnsanlık ölmüş be. Esas erkeklik ölmüş. Amerika özgürler ülkesidir, ancak her ülkede olduğu gibi, insana benzeyipte, insan olmayan çok insan var. Kadına ve çocuğa taciz. Affedilemez. Benim tarafımdan affedilemez. Aslında kendime ne zaman neden bu adaletsiz dünyada yaşadığımızı her sorduğumda bir cevap bulmaıyordum. Ama şimdi kendime bir cevabım var: Ben ve benim gibiler bu adaletsiz dünyaya az da olsa, adalet sağlamak için geliyor. Evet bizler, biz iyiler bu yüzden sürekli acılar çekeriz. Çektikçe de, duygusuzlaşırız.Daha fazla acı çekmeyelim diye. Ben şimdiye duygusuzların kraliçesi olurdum. Ancak olacak çocuklarıma bu kötülüğü yapmak istemiyorum. O yüzden kalbimin en derinlerinde bir yerde, bir parça iyi duygular saklıyorum. İyi duygular. Yalnız onlar için. Anneleri gibi olmalarına izin vermeyeceğim. Babaları onları bir adama satarak, onların hayatını mahvedemeyecek. Ya da benim... Söylemeye dilim de varmıyor. Neyse, o şerefsiz gibi olmayacaklar. Tanrı korusun. Benim bir maksadım vardı: o da babamdan gecikmiş olan intikamımı almak. Sonra iki oldu. O da Devon Phoenix Adams sayesinde. Bu orospuyu geride bıraktığımı zannetmiştim. Ancak üç oldu. Evet yüce Annie Walker hazretleri. Sizin üç sözünüz var. Unutmayın! Sıralama yapalım. Kim daha çok acıtıyor?
Daniel Marshall
Edward Silva
Devon Phoenix Adams

Phoenix'in (Feniks'in) KuklasıWhere stories live. Discover now