12-Cİ BÖLÜM. KELEPÇE.

5 3 0
                                    

Merhabalar çiçekler, nasılız? İyi miyiz? İnşAllah iyi olursunuz. Şu sıralar geç bölüm attığımın farkındayım. Ancak bi' insandan farkım şu ki, başıma kötü olaylar fazlasıyla geliyor. Bi' düşmüyorlar. Ama atlatacağımı düşünüyorum. Ve bunun için çalışıyorum. Bana destek olna her kese teşekkürler. Birkaç okur olsanız bile, ben hala devam etmeyi düşünüyorum. Belki de düşündüğümün ötesi olacaktır. Allahtan umud kesilmez. Tamam o zaman sizin vaktinizi almayayım, başlayabilirsiniz. İyi okumalar. Okurken beğendiyseniz, yorum ve vote bırakmayı unutmayın. İyi okumalar 💖🥰

***

Gözlerimi yavaşça açtım. Uyanıp yerimden doğruldum. Burası... Orası değil ki. Her zamanki, aynı yataktaydım. Ama hatırladığım kadarıyla ben dün kaçırılmıştım. Nasıl? Hemen aklımda dünkü olay canlanı verdi. Kaşlarım çatıldı. Hassiktir. Ben dün olanları hala hatırlıyorum. O olayı... Ben...
Bedenim istemsizce titredi. Hayır korkudan değil. Sinirdendi benimkisi. Ellerim de bedenime eşlik etmeye başladı. Panik atak, ya da stres geçiriyor olabilirim. Yüzümü buruşturdum. Üstümdeki yorganı atıp, ayaklandım. Kalktığım an, hemen kapıya yaklaşıp, kilitledim. Ardından aynaya yaklaştım. Her gün aynaya bakarak "merhaba güzellik nasılsın" derdim kendime. Şimdi nasıl diyebilirdim ki? Şu halime bak? Gözaltlarım öyle çökmüş ki, mor renk değil, siyah olmuşlar. Dünün travması olmasaydı, bu halimi aldırmazdım, ancak ileri zamanlarda bile bu kötü bir döngü olacaktı benim için. Diğerlerini de olduğu gibi bunu da pek atlatamayacağım kesin. Dişlerimi bir birine sıkıca geçirerek aynadaki yansımama baktım. Şu an bir boğaya dönmüş gibiydim. Kırmızı renk gören bir boğanın on katı kadar sinirliydim. Sinirden yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. Aynada kendimden başka makyaj ürünleri de görünüyordu. Onlara iyice baktım. Sonra aynaya tam yaklaşıp ellerimde her şeyi sert bir şekilde yere attım. Şişede olanlar kırılıp, dağıldılar. Ses de öyle bir çıktı ki, sanki on şişe birden kırıldı. Burnumdan alıp burnumdan verdiğim nefesim yanaklarımın daha çok kızarmasına neden oluyordu. Bu an kapı kolunun aşağı inme sesini dudum. Ancak kapı açılmadı. Doğal olarak açılmaması gerek zaten. Çünkü kilitlemiştim. Kapıyı açamayan kişi kapıya vurdu. Buna karşılık da cevap vermedim. Birkaç kere daha kapıya vurdu. "Sen ne yapıyorsun orda? Neden kapıyı kilitledin?" Ses tonundan belliydi zaten. Sesimi bile çıkarmadım. Ama çıkması gerekiyordu. En azından ona bağıra bilirdim. Neden yapmıyordum ki? Onun için gereksiz görünecekti, ancak ben içimden geleni yapacaktım. Hem beni susturacak birisi de yoktu. Ben bile bazen kendimi anlamıyorum. Şu durumun ortasında endişelenmem gereken şey hala bağırmamış olmamdı. Oysa ki böyle durumlarda sesim çıkmamış olmazdı. Sadece derin nefes alıp veriyordum. Sakin değildi. Aralıksız yapıyordum. Boğulmama sebep oluyordu. Ancak ben bunu aldırmıyordum. Canıma susamıştım yine. Her şeyi yere atmış olmama rağmen hala rahatlamamıştım. Ne yapabileceğimi bilmiyordum. "Bak, aç kapı yoksa kırarım. Kırarsam, tamir ettirtmem." Bu ne diyor? Ben ne derdindeyim, bu adam ne derdinde? Buda benden nefret ettiğini söylüyor, ancak olayları romantizme bağlıyor. Filmlerdekiler ve kitaplardakiler gibi. 'Burda ne romantizm var?' soranlara cevabım yok! Mantığı olanlar bilir. Aman neyse, öyleleri çokta... Neyse. Gözlerimi sakinleşmek için kapattım. Ancak bu daha çok sinirlenmeme sebep oldu. Gözlerimi kapattığım an onu gördüm. Görüyordumda. Karanlık her yerde hayalimde canlanıyor. Çıkmıyor. Ne aklımdan, ne de hayalimden. Zaten zar zor unutmaya çalışıyorum. Orospu Edward. Sen görürsün. Bunun sonu senin için iyi olmayacak. Sana bir şans tanıyıp gitmene izin verdiğim için kendimden nefret ediyorum. Edward, sen Kendini bitti bil! Artık dayanamadım. İçimdeki volkan patlamalıydı. Neden kendimi tutuyordum ki? Doğru ya, kapı arkasında düşman var, o yüzden. Ama artık canıma yetti. Bağırdım. Ardından da ellerimi saçlarıma getirip yolmaya başladım. Kapıya birkaç kere vurduktan sonra vurulma sesleri daha da güçlendi. Kırmaya çalışıyordu sanırım. Çok mu umrumda? Ben burda kendimi acımadan yoluyordum. Ben mi yapmıştım bunu kendime? Bu benim suçum muydu, yoksa kaderimin mi? Suçu kime atmalıydım? Ah bi' bilsem? Çok zorlanması ardından, kapı kırılıp yere düştü ve o eşsiz ses beynimde yankılandı. Ama o tarafa bakmadım. "Ben sıkıldım" diye sayıklıyordum. Sakinliğini bozmadan yaklaşıp kolumdan tutarak beni kendine çevirdi. "Ben... Ben..." Sayıklıyordum. Ard arda durmadan kelimleri tekrarlıyordum. Dilim tutulmuş gibiydi. "Sen..." dedi. Sees tonu endişeli çıkıyordu. Artık durduramayıpta, gözyaşı döken gözlerim onun gözlerine baktı. "Geçmiş travmalarımı hala yaşamaktan bıktım." Aynı haraketleri ve sözleri tekrarlamakta devam ediyordum. O da ellerimi saçlarımdan çekmeye çalıştı. Kardeşim bırak. Bak ben kendime zarar vermeyi severim. Bu yüzden izin vermiyordum. Ellerimi saçlarımda sıkı tutmuştum. Bu yüzden biraz zorlandı. "Sakin olur musun? Kendine gel. Dün neler oldu?" Sonunda başardı. Ellerimi koca avuçlarında tuttu. Belki de yine saçlarımı yolmamam içindi. Başka neden ne olabilir ki? "Dün sen her zamanki gibi yoktun" diye başladım. "Doktor g...gelmişti. Sonra ş...şey oldu..."
"Ne oldu?"
"İşini bitirmişti. Bende onu yolcu edecektim ki, dışarıdan silah sesleri duyuldu. Çatışma olduğu belliydi. Hizmetçiyle doktorun saklanmalarını söyledim. O...onlar yukarı kata çıktılar. Bense s...sadece bekledim. İki şey olma ihtimali vardı: Ya bu kapıdan içeri girecektiler, ya da buraya geldiklerine pişman olacaktılar. Biraz uzun sürdü. Senin de orda olduğunu sanıp, endişenlenmiştim."
"Sen benim için endişelendin mi?" Şaşkınlıkla sordu. Birkaç saniye düşündükten sonra, söylediğimin yalnış olduğunu düşünüp dudaklarımı dişledim. Sonra bahane bulmaya çalıştım. "Şey... Eeee... Sende insansın yani. Endişelenmeyim mi?" Küçük bir gülümseme oluştu dudaklarında. "Bilmem, benden nefret ettiğini söylersin hep. Bu yüzden şaşırdım." İfadesini ciddileştirdi. "Neyse, sonra?"
"Onlar kapıyı kırıp içeri daldılar. Önce yalnızca baktılar. Mallıklarını kullanıp dönüştüm tabi. Ancak arkadan vurulduğum için geri dönüşüp bayıldım. Uyandığımda onun evindeydim. Beni zorlamaya çalıştı. Yaptığı şeyi bir daha yapmaya çalıştı. Kabul etmeyince de..." Sustum. Sadece ona baktım. "Sonra ne oldu?" Kaşları çatıldı. Sadece ona bakmakla yetindim. "Yoksa o..." Nedense dilim tutulmuş gibi hissediyordum. Sanki o an sesim elimden alınmıştı. "Cevap ver" dedi beni ileri geri savurarak. Söylemeyecektim. Düşmana zayıfını göstermemelisin! Ondan kurtulup odadan çıkmak için adımladım. Kapını tam çıkışında durup arkamı döndüm. "Bu arada hiç bir erkek bana dokunamayacak. Dokunanında sonu olacağım." Ciddi ifadesi gidip, yerine küçük bir gülüş geldi. "Ben onların istisnasıyım. Ama belki de sen benim sonum olacaksın." dedi. Bu söylediğine bende güldüm. Ancak alaylı bir şekilde. "Tabi canım, sen bana dokunmak için nelerini vermezsin ki? Sen yeter ki bana dokun. Çok istiyorsan, sonun olurum." Ona bir kere daha bakıp derinden bir iç çektim. Getirmez miyim sizin sonunuzu? İçimden konuşarak aşağıya indim. Tuvalete gidecektim ki, hizmetçiyle karşılaştım. Bana bakarak gülümsedi. "İyi günler Annie hanım, dünden sonra iyi misiniz?" Şu siktiğim günü hatırlatmasanıza. Dünü hatırladıkça daha da sinirleniyorum. Ancak kendimi tutmalıydım. Sabretmek zorundayım. Her şeye ederimde, buna nasıl?.. "Teşekkür ederim düşündüyün için." Sağ eliyle omzumdan tuttu. "Size bir kere daha teşekkür ederim. Bizi korumak için kendinizi feda ettiniz." Evet bi' iyilik yapalım dedik, sonucuna bak? Kendi beynime... Boşversene. Klişe sözler kullanmayacağım. 'Deymez', 'bi' şey değil' bilmem ne?.. Değer de, bi' şey farkederde. "İşte benim kalbim. Ne yaparsın?" Sesimde öyle bir özgüven vardı ki. Sanki kahramanlık etmiştim. Ben zaten kendimden başka her kese kahramanlık ederim. Bu sözlerime karşılık gülüşü büyüdü. "Bir şey değil, ancak sizin için pankek ve biraz da kurabiye yaptım. Siz seversiniz." Evet seviyordum. Bu belki de biraz stres azaltırdı. Buna ihtiyacım vardı. Bende yavaşça onun omzundan tuttum. "Teşekkür ederim. Sen bir şey farketmediğini düşünsen de, ben benim için çok şey olduğunu düşünüyorum." Çünkü ben en küçük şeylere bile mutlu olmaya alışığım. Bu sefer bana sarıldı. Ben de karşılık verip, kollarımı belinde topladım. "Siz çok iyisiniz. Keşke bu iyiliğinizin karşılığını hep alsanız." Ah be nasıl olur ki o? İyilik ediyorsun, daha çok kuduruyorlar. Sende 'onlar gibi olmazsın' diye düşünmek isterdim. Ancak bunu beklemeyecektim. Ondan ayrılıp, dediğine karşılık gülmekle yetindim. Ad
Ardından hemen tuvalete gittim. İşimi bitirip, elimi yüzümü yıkadım. Aynaya bakamadım. Onunla yüzleşmeye hazır değildim. Nasıl yapabilirdim ki? O kadar kolay mı? Ona çok zarar vermiştim. Nasıl affettire bilirdim ki? Her seferinde zaten affediyor. Yutkundum. Tuvaletten çıkıp mutfağa doğru gittim. Evet güzel kokular ciğerime doluyordu, ancak ne garip, iştahımın olmadığını hissediyordum. İçeri girdiğimde gözlerim ilk onu aradı. Ve masa arkasında yemek yerken buldu. Yavaş adımlarla ilerleyip, masayı çektim ve oturdum. Masada pankekler, kurabiyeler ve sevebileceğim her bir şey vardı. Ancak birini bile elime alıp ağzıma götürsem, eminim ki, boğazımdan geçmeyecekti. Belki de ben böyle düşünüyordum. Ama canım istemiyordu. Sadece gözlerimi masaya zillemiştim. O an hayale daldım. Keşke iyi bir hayal olsaydı. Bunu çok isterdim. Hayatım ne zaman yoluna girecek ki? Ne zaman şöyle gerçekten güleceğim? Gülmeyi biliyordum. Ama gerçekten gülmekle gülmenin farkı var. Ancak ben gerçekten gülmek istiyordum. Ve ayrıca gülüşümü bazen kendim değilde, birinin onu bende yaratmasını isterdim. Tabi bir şeyi unutmamalıyız: insanlardan bir beklentin olursa, kaybeden çoğu zaman sen olursun! Bu yüzden kendimizi bir şekilde güldürmeye devam. Ama aklımdan gitmiyor. Siksene kafamdan yeter ya. Sinirimi sakinleştirmek için parmaklarımla oynamaya başladım. Sadece bir birine geçirmeye çalıştığım parmaklarıma bakıyordum. Tırnaklarıma da aynı şeyi yapıyordum. Yüzüm istemesem de, buruştu. Biraz daha sert yapsam, tırnaklarım kırılacaktı. Dişlerimi sıktım. Volkan gibi patlamaya hazır öfkem taşıyordu. Durup dururken böyle olmasından nefret ediyorum.

Phoenix'in (Feniks'in) KuklasıWhere stories live. Discover now