13-CÜ BÖLÜM. GERÇEKLERE DOĞRU ADIMLAR. DÜŞMANLAR

16 2 0
                                    

Her kese merhaba canikolat. Nasılsınız? İşler güçler, keyifler? Ne zamandır yoktum. Bitmeyen sorunlarla uğraşıyorum. İnşAllah bunlara bir son verip daha çok aktif olmaya çalışacağım. Sizi daha fazla bekletmeyeyim. Okurken beğendiyseniz yorum ve vote bırakmayı unutmayın. İyi okumalar 💖🥰

                              ***

Sol koluma takılan kelepçeyle baktım. Şaşırmıştım. Şu an bir tepki veremiyor gibiydim. Belki de şu an için böyleydi. Şaşkın ifademin sahnesi bitmişti. Onun için perde kapanmıştı. Şimdi sıra sinirli ifadedeydi. Onun sahnesini daha fazla bekletmemin bi' yararı yoktu. "Bu ne? Sen ne yapmaya çalışıyosun?" Elime bağlı kelepçeni ona yaklaştırıp gösterdim. "Bu da ne demek oluyor? Bu ne cüret" dedim sinirli sesimle. Bu ciddiyetimin orta yerine öksürüğüm oturdu. Birkaç kere öksürdüm. Elimle ağzımı kapattım tabi. İnsanlık ediyorum, yanımdaki insan olmayan insana hastalık bulaşmasın. Ama o ne yapıyor?.. Gereksiz ve sinir bozucu şeyler. Kendi eline bağlı kelepçeyi bana uzatıp gösterdi. "İyi sabahlar, karıcım." Oyunu hala devam ettiriyor anlaşılan. "Bilmiyorsan söyleyeyim. Bu bir kelepçe." O kadarını bizde biliyoruz. "Kelepçe suçluları yakalamak içindir. Onların kaçmasına engel oluyor." Sıktı ya. Ne yapıyor, ders mi anlatıyor bu bana? Hayır yani 'bende pek aldırmıyorum' demek isterdim. İşte olmuyor. "Peki bu söylediklerinin benimle ne alakası var?" Sesli bir şekilde güldü. Bana bakarak gülüyordu. Dişlerimi sıktım. Sabretmek için ne yazık ki. Sonunda gülmeyi durdurdu. Şükür. Yüz ifadesini ciddileştirip boğazını temizledi. Sanki iş konuşması yapıyoruz. "Aa, anlamadın mı karıcım?" Öyle bir söyledi ki?.. Sanki karşısında ben değil de, cahil bir kadın varmış gibi. Şaşkınlıklar içerisinde ona baktım. Kaşlarım çatıldı. "Ama bana öyle bakma" dedi gülerek. Bakışımı sürdürüyordum."Tamam sinirlenme, anlatıyorum. Şimdi sen aslında bir suçlusun. Ve biz poliscilik oynuyoruz. Kazanan tarafsa, zaten benim. Ben seni buraya getirdiğimden beri kazanmıştım, ancak sen hala bunu kabul etmiyorsun." Kelepçe taktığı elini kendine çektiğinde, benide kendine çekmiş oldu. "Ama sen gereksiz yere inat ediyorsun. Her zamanki gibi."
"Bırak beni. Sana bunu fena ödetirim." Bunu söylediğimde kahkaha attı. Kahkahası sinirlerimin en küçük hücresine kadar işlemişti. "Sen..." kahkahaya boğulduğu için sözünün devamını getiremiyordu. "Sen... Bana..." hala gülüyordu. "Bunu fena ödetecekmişsin öyle mi?" Attığı kahkahaların hepsi gözyaşlarına dönüşsün. Tanrım bunu kabul et. Sen ağladığın bir zaman kahkahalara ben boğulacağım. O gün gelecek. Yutkundum. Derin iç çektim. Sıkıntıdan ve açlıktandı. Ama en esası tuvalete gitmeliydim. Kapıya baktım. Şu an ordan dışarıya çıkmalıyım. Hapşırdım. Bir kere daha. "Çok yaşa karıcım." Alayla gülerek ona baktım. "İzniniz olursa, çok yaşarız." Ben daha fazla tutamıyorum. Hemen gitmem gerek.  "Bütün gün yatakta mıyız? Benim tuvalete gitmem lazım. Hadi bitir şu gereksiz oyunlarını."
"Evet kalalım böyle. Becerebiliyorsan git. Dene hadi." Gereksiz bir teklifti. Büyük ihtimalle yapamayacaktım, ancak yine de denemek istiyorum. Belki biraz hızlı yaparsam, neye uğradığına şaşırır. Biraz bekledim. Bir birimize dikkatlice bakıyorduk. Birimiz ilk adımı atacaktık. Onu da ben istiyordum. Ancak benden önce davranabilirdi. Dikkatli olmak gerekir. Odaya sakinlik hakimdi. Sessizce bir birimizi izlemekten başka bir şey yapmıyorduk. Tam emin değildim, ama yapmak istiyordum. Zamanı olduğunu düşündüm. Sadece hemen kalktım. Ayağa kalmayı başarmıştım, ancak bu uzun sürmedi. Kelepçeli kolunu kendine sertçe çektiği an, bende geri yatağa düştüm. "Ne yazık ki, deneme başarısız." Alayla söylediği sözlere karşılık bir şey demedim. Göz devirdim sadece. İşimiz var şimdi. "Tamam, bende açım. Bu gün hizmetçi de yok zaten." Nedense bu cümleyi söylediğinde bi' garip oluyorum. Sonuçta erkek ya. Benim bir numaralı düşmanım erkeklerdir. Tabi birkaç kişiyi çıkarsak. "Ne bekliyorsun? Kalmamızı mı istiyorsun?" Yok ya. Tanrı korusun. Zaten bi' kötü oldum. Seninle bir yataktaydım zaten. "Evet hemen inelim. Hiç söylemeyeceksin sandım" dedim alayla. Buna karşılık gülümsedi. Ben bir tepki vermedim. O sağ taraftan kalkmaya çalıştığında, bende soldan kalkmaya çalıştım. Ben ondan sonra yaptığım için o yatağa düştü. "Ne yapıyorsun sen?" Arkamı dönüp ona bakarak güldüm. "Ooo, beyefendi hala yatakta bakıyorum." Biraz önce sinirlenmeme rağmen şimdi gülüyordum. Yer değiştirdik sanırım. Şimdi ben gülüyordum, oysa sinirleniyordu. "Tamam o zaman" dedi iç çekerek. "Sen burda kalıyorsun, yemeğini burda yiyeceksin. Bütün gün cezalısın." Duyduklarım kaşlarımın çatılmasına neden oldu. "İnan bana, sende kafa yok! Akılsız herif, birbirimize bağlıyız, sen gidersen, bende gitmek zorunda kalırım." Alayla mantıksızlığını yüzüne vuruyordum. Ciddi ifadesi birden büyük bir gülümsemeyle değişti. Açıkçası biraz tedirgin oldum. Çünkü bu gülüş onun maksadın tamam başka olduğunun bir işaretiydi. "Sen hiç merak etme." Ayağa kalkıp, yanıma geldi. Bende ayağa kalktım. Ona baktığımda, duvara bakıyordu. Gözlerini duvara zillemişti. Hayır yani duvarın neyi vardı ki, duvara böyle dikkatle bakıyordu? Ne olduğunu merak ettiğim için yavaşça başımı duvara doğru çevirdim. Gözlerimi kocaman açıp, bunun gerçek olup olmamasından emin olmaya çalıştım. Hem de şaşkınlıktandı.
Omg...
Jeton şimdi düştü. "Sen şaka yapıyor olmalısın?"
"Hiç de şaka değil. Belki de böylelikle inadından vazgeçersin." Önce gülümsedim, sonra sesli bir şekilde güldüm. "Değişmeyecek tek şey inadım olacaktır! Bi' kere bir şey için inad ettim mi, yaparım. Yeter ki, kafama koyayım." Sadece başını salladı. "Ona ne şüphe? Sadece benimle olduğun sürece benim kurallarıma uymak zorundasın!" Alayla gülerek iç çektim. "Bana baksana sen." Yüzümü ona çevirdim. "Birincisi, ben senin evcil bir hayvanın değilim! Ki bana istediğin kuralları ve emirleri verebilesin. İkincisi de, ben artık üzerime koyulan kurallara uymak için değil, o kuralları üzerimden yıkmak, devirmek için uğraşacağım. Bunları anlasan, iyi edersin. Etmezsen de..."
"Ne o? Beni tehdit mi ediyorsun?" Bir kere daha yavaş sesle güldüm. "İster tehdit düşün, istersen de, emir. Ben söyleyeceğimi söyledim. Kendi iyiliğini istiyorsan, yapacaksın!"
"Eğer bu zamana kadar kendi iyiliğimi düşünseydim, şimdi sen burda yoktun. Ve..." Duraksadı. Devamını getirmedi. Sanki bunları 'yalnış bir zamanda söylediğini düşünmüş' gibi bir ifade vardı yüzünde. "Ve ne?"
"Bu henüz seni ilgilendirmez!" Bak bu  cümlesi beni her zaman sinirlendiriyor. "Ne sanıyorsun sen? Ben 26 yaşındayım. Küçük değilim! Anlamıyorum be adam, sen ne yapmaya çalışıyorsun? Doğru düzgün neden iki kelimeyi bir araya getirip benimle konuşamıyorsun? Bu kadar mı zor?" Bir cevap bile vermedi. Sadece kolumdan tutup, beni duvara yaklaştırdı. Ardından cebinden küçük bir anahtar çıkarıp, ellerimizi çözdü. Kurtulmaya çalıştım, ancak beni durdurmayı başardı. Direniyordum. "Bi' kere de inat etmesen?.." Sol koluma zinciri geçirip taktı. "Çok mümkünsüz bir şey istiyorsun."
"Biliyorum." Derin bir iç çekti. "İlacın için su getiriyorum, ancak yemek yemeyeceksin!" Yemek yememek ve ben. Bu iki şey bir araya gelmemeli bence. "Bak ne yaparsan yap, bunu yapma! Sen beni sinir etmek için mi yaratıldın? Yeter ya."
"Esas sana sormalı. Sen mi beni sinir etmek için yaratıldın?"
"Sus! Beni kaçıran sen değil misin? Bana suç atamazsın!"
"Çok konuşuyorsun" dedi kapıya doğru adımlayarak. Tanrım sabır ver. "Bari üzerimi değiştirseydim." Odadan çıkmıştı, ancak yüksek sesini duydum. "Olmaz dedim ya." Domuz herif. "Hiç olmazsa, iç çamaşırımı..."
"Sana olmaz dedim." Kelimeleri uzatarak yüksek sesle söylüyordu. Herif üstümüzü bile değişmeye izin vermiyor. Siktir git domuz. Onu bunu bırakta... Of ya, yine aç kaldık. Adi herif, yediğin lokmalar boğazında kalsın. Gıda borunda sıkışsın. Tuvaletten çıkma hiç. Ayaklarım ağrıdığı için yatağa oturdum. Düşüncelere dalmıştım. Acaba benim sonum nerelere gidecek? İşimi, az da olsa, biraz istediğim gibi yasayabildiğim eski hayatımı baya özlüyordum. Yeni projeler yapmak istiyordum. Yarım bıraktıklarımı devam ettirmek. Ama olmuyor işte. Sıkışıp kaldım burda. Gurbet gibi burası. Hala alışamadım. Burdan kurtulma ümitlerim milim milim azalsa da, hala kırıntıları vardı. "Doktor bu gün akşam gelecek." Yanıma yaklaşıp suyu bana uzattı
Suyu elinden almadım. Sonra öksürdüm. Evet, öksürüğüm hala bitmemişti. Şimdi başladı hatta. Komodinin üzerindeki ilaç kutularını alıp her birinden bir tane olmakla, yedi ilaç çıkardı. "Ne o karıcım" dediğinde gözlerimi devirdim. Yine başladık. "Hastalanman hala geçmedi mi?" Ben bir şey demedim. Sadece öksürdüm. Ard arda durmadan öksürüyordum. Ya boğazım yırtılacaktı, ya da göğüs kafesim yırtılıp, kalbim içinden çıkacaktı. Suyu ve ilaçları komodinin üzerine bıraktı. Yanıma yaklaşıp, arkama geçti. "Oysa ben senin için yatağımızı sımsıcak etmiştim. Anlarsın ya..." Yüzümü buruşturdum. İşte şimdi siktin sen. Komodinin üzerindeki suyu alıp, arkaya döndüm ve suyu yüzüne fırlattım. Sırılsıklam yüzünü temizledi. O da aynen benim gibi yüzünü sinirden buruşturarak bana baktı. "Bana bak" dedim işaret parmağımı aşağı yukarı sallayarak. "Ne ve nerenin boku olursan ol, sakın ben varken terbiye sınırını aşma! Ben diğer kadınlar gibi değilim! Benimle sakın bu tür sohbetler kurma! Anladım mı?" O kadar sinirliydim ki, yine nefesi burnumdan alıp, burnumdan veriyordum. Benim kızgın olmama rağmen o sakindi. Maksadı zaten beni sinir etmek. Neyse, artık sakin olmalıyım ve dediklerini duymazdan gelmeliyim. "Ama karıcım, bu karı koca ilişkisinde olması gereken şeyler. Buna hakkım var. Değil mi?"
"Benimde haklarım var" dedim bağırarak. "Tamam, madem karınım... O zaman benimle..." Önce yatağa baktım. Sonraysa ona. O da kaşları çatılmış bir şekilde önce yatağa, sonra bana baktı. Alayla gülümseyerek dikkatlice yüz ifadesine baktım. Yutkundu. Birkaç saniye sessiz kalmasının ardında bana baktı."Ceza olarak bu ilaçları su içmeden yutacaksın."
WTF?
Tanrım bu adam tam bir baş belası. Hiç bir şey olmamış gibi arkasına bile bakmadan odadan çıktı. Senin ben kafanın içindeki işe yaramaz nöronlarına ceviz vereyim. Mal herif. Ama dur bir saniye... Yedi tane ilacı rahatça yutamam ki. Ne olabilir? En azından boğularak ölürüm. Ok, o zaman. Yapıyorum gitsin. Tereddüt etmeden ilaçları elime aldım.

Phoenix'in (Feniks'in) KuklasıWhere stories live. Discover now