14-CÜ BÖLÜM. ADRİAN FERNANDEZ

5 1 1
                                    

Her kese selamlar. Ne zamandır yoktum. Ne yazık ki, ameliyat olduğum için bir süre yazamadım. Ancak ilerlemeler kaydediyorum ve geri dönmek istedim. Yazmak hoşuma gidiyor. Sizleri de özledim. Okumaya devam edin. Çünkü İnşAllah bundan sonra heyecanlı ve gerilim dolu olacak. Tabii ki, hikayede bilinmeyenler ve gizemler yavaş yavaş açığa çıkacak. Size daha fazla vakit harcatmayacağım. Okurken yorum ve vote bırakmayı unutmayın. İyi okumalar. 🥰💖

§∆§

Kimden bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Çatılan kaşlarım daha çok çatıldı. "Kim bu Adrian Fernandez?" Yalnızca gözlerime bakıyordu. Kırpmadan. Elimi göz hizasında tutup salladım. Yok. Hiç reaksiyon yok. Gözleri gözlerimin derinliklerinde kayboluyor adeta. Bunu farketmem hiçte zor olmadı. Doktorum, bilim insanıyım ben. Aşk doktoruluğu okumadım, ancak okumama bile gerek yok. Üniversitede her kese bunun için tavsiyeler vermiştim ve hepside tutmuştu. Açıkçası şaşırmıştım. Geçmişi bırakta, bu bana bu kadar uzun bakar mıydı ki? Doymak bilmedi. Dövsem mi acaba? Kim bilir, ben uyurken bana bir şeyler yapıyor mudur? O kadarını yapar mı acaba? Mahvederim onu. Ben neden bu kadar kötü düşünüyorum? Düşünmeyi bırak kızım. Şimdi bu herifi kendine getirelim. Islık çaldığımda kendine gelip gözlerini kırptı. 'Ne' anlamında kafa haraketi yaptım. "Doydun mu" diye sesimi yükselttim. Boğazını temizleyip elleriyle masanın kenarlarından tuttu. Bir şeyler söyleyeceğini sandım ancak o hala sessizliğini koruyordu. Bu sefer bana bakmıyordu. Sessizliği açıkçası beni rahatsız ediyordu. Çünkü konuşması gereken bir konu bu. Öğrenmem lazım. Aramızdaki mesafeyi korumak şartıyla ona yaklaştım. Baya şüpheli gösteriyor kendini. Bir suçlu kendini bu kadar belli etmez yani. Ona şöyle bir baktım. "Ne o, söylemek istemiyor musun?" Alayla gülerek pencereye baktım. "Yoksa senaryondaki repliğini mi unuttun?" Başımı çevirip ona baktığımda, bakışlarımız kesişti. Yüzündeki ifadeden pekte bir şey anlamadım. Ama bu söylediğime sinir olduğu belliydi. Gözler farklı renkler. Gözlerimizde ortak olan şey her ikimizin gözlerinde her geçen gün daha çok harlanan intikam ateşiydi. Ama bu ateşler farklı amaçlarla yanıyordu. Oyunun sonunda kimin ateşi sönecek, göreceğiz. İkimiz de göz kırpmayı unutmuş gibi bir birimize bakıyorduk. Ona ayak uydurmak zorundaydım. Şu an. Ama bu baya uzun çekti. Saniyeler saatler gibi sanki. Hayır yani bana aşık mı diyeceğim, benden nefret ediyor. Neden olmasın? Her ihtimali düşünmek gerekir. Eğer gerçekten de böyleyse, onu daha çok mahvederim. İyi olur. Ancak böyle giderse uzun zaman böyle kalacağız. Bu iş Hind dizisine çevrilecek gibi duruyor. İzlemeyi tercih ederim. Gerçeğine hiç gerek yok. Hele ki bu adamla. Hemen geri çekilip boğazımı temizledim. "Sen gerçekten repliğini unutmuşsun. Ben gidiyim, sen şimdi senaryondaki repliğini yeniden ezberle sonra benimle konuş." Alayla söylüyordum ancak gülmüyordum. Baya ciddi gibi görünüyordum. Zıtlık diye ben buna derim. "Ben senaryo falan ezberlemiyorum. Sadece düşünüyorum." Kaşlarımı çatarak ona baktım. İlk söylediğine değilde, son söylediğine baya takıldım. Hayır yani aslında kirli düşünceleri pek umrumda olmaz. Yine de bu sefer de merakıma yenik düşeceğim. "Tamam o zaman, ne düşünüyorsun bu kadar uzun uzun?" Ellerini masadan çekip pencereye yaklaştı. "Bu iş çok karışık. Anlatılması ve anlaması zor. O ve yaptıkları..." Cümlesinin devamını getirmediği gibi birkaç saniye sustu. Şimdi ağzının ortasına çakmak isterdim. Hayır yani beni mi sınıyor?

Şimdi bu adam çocuklar için kurulmuş örgütün lideri ya?

Eeee. Ne olmuş yani?

Belki de söylediği adam öncekinden daha beter işler yapmıştır. Senin aşırı sinirlenmenden korkmuş olabilir.

Aslında olabilir.

Gerçekten mi? Yani fikrimi onaylıyor musun?

Lütfen kes sesini iç sesim. Bende mal gibi sonunu bekliyorum. İşim gücüm var beni rahat bırak.

Phoenix'in (Feniks'in) KuklasıWhere stories live. Discover now