🐺28.Bölüm🐺

225 21 2
                                    

𐱅𐰃𐰘𐰤: 𐱅𐰇𐰼𐰰: 𐰉𐰆𐰑𐰣: 𐰇𐰲𐰇𐰤: 𐱅𐰇𐰤: 𐰆𐰑𐰢𐰑𐰢: 𐰚𐰇𐰤𐱅𐰕: 𐰆𐰞𐰺𐰢𐰑𐰢: 𐰃𐰤𐰢: 𐰚𐰇𐰠𐱅𐰃𐰏𐰤: 𐰋𐰃𐰼𐰠𐰀: 𐰚𐰃: 𐱁𐰑: 𐰋𐰃𐰼𐰠𐰀: 𐰇𐰠𐰇: 𐰘𐰃𐱅𐰇: 𐰴𐰕𐰍𐰦𐰢: 𐰨𐰀: 𐰴𐰕𐰍𐰣𐰯: 𐰋𐰃𐰼𐰚𐰃: 𐰉𐰆𐰑𐰣𐰍: 𐰆𐱃: 𐰽𐰆𐰉: 𐰴𐰃𐰞𐰢𐰑𐰢: 𐰢𐰤: 𐰇𐰕𐰢: 𐰴𐰍𐰣: 𐰆𐰞𐰺𐱃𐰸𐰢𐰀: 𐰘𐰃𐰼: 𐰽𐰖𐰆:

Babamız ve amcamızın meydana getirdiği halkın adı sanı yok olmasın

~diye, Türk halkı için geceleri uyumaksızın, gündüzleri oturmaksızın küçük erkek kardeşim Kül Tigin ve iki Şad ile beraber ölürcesine çabalayarak fetihler yaptım. Böylesine fetihler yapıp birleşik olan halkı ateşle su gibi zıtlaştırmadım. Ben kendim hakan olarak tahta çıkınca dört bir tarafa...~

🏹

"Generalin ve askerlerinin yolunu kestik. Hepsini içimizdeki hırsla lime lime ettik. Generali rehin alıp zorla yazı yazdırıp mühürlettik."

Biraz daha kendisine gelen Barlas canının yanıyor olmasına rağmen güldü.

"Gülmesene. Canın yanıyor işte."

"Umurumda bile değil. Sen yanımdasın ya, dindi tüm acılarım."

"Yalana bak. Hem tam olarak yanında sayılmam. Aramızda koskoca duvar var."

"Elin elime değiyor ya, o da sorun değil."

Buruk bir tebessüm ettim. Evet, duvarda yuvarlak bir delik vardı ve o delikten ellerimizi uzatıp, birbirimizin ellerini tutabiliyorduk.

"Asena... Gerçekten anahtar nerede?"

Derin bir nefes verdim.

"Bilmiyorum Barlas. Gerçekten bilmiyorum. Her zaman boynumda olurdu. Ama bir anda ortadan kayboldu."

"Biri almış olamaz mı?"

"Olamaz. İmkânsız. Çünkü refleksim var, biliyorsun. Uykudayken yanıma yaklaşan kişiye aniden çarpabiliyorum."

"Bilmem mi hiç? Kaç sefer uyuyan Asena'mdan dayak yedim. Düşündüm de birçok kez. Uykusunda bile bilinci kapalıyken böylesine çarpıyorsa adama, uyanıkken çarptıkları adamlar ne hâldedir acaba, diye. Onlardan olmama yolunda ilerledim."

İkimiz de gülmeye başladık bu sefer. Sesli sesli gülüşümüz hücre önünde bekleyen askerin sinirini bozmuştu.

"Gülmeyin!"diye bağırdı. Ama sanki onun bu bağırışı bizi daha çok gülmeye teşvik etmişti. Daha çok güldük.

"Anahtar yoksa ve kitap açılmayacaksa hep burada mı kalacaksın görklüm? Geleceğe bir daha gidemeyecek misin?"

"Bilmiyorum. Anahtar bir anda kayboldu ama aklımda bir tek sen olduğun için onu bile düşünemedim. Ne o? Sevindin mi?"

"Bir yandan evet. Sevindim ama... Bir yandan da aileni çok sevdiğini bildiğim için üzülüyorum. Onları özlemiş olmalısın."

"Hem de çok. Belki dünyada yine birkaç dakika geçmiştir yokluğumda. Ama burada aylar geçiriyorum. Onları özlüyorum. Burnumda tütüyorlar."

"Seni böyle aile hasreti çekerken görünce sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum işte."

Sustum ve onun elini baş parmağım ile okşamaya başladım. Barlas olmasa da yapamazdım, ailem olmasa da. Kitaptan gitsem aileme kavuşurdum ama Barlas'sız kalırdım. Kitapta kalsam ailem...

Biraz sonra adım sesleri duymaya başladık.

Barlas derin bir nefes verdi.

"Geliyorlar yine."dedi. Elimi daha sıkı tuttu.

Yine o komutan geliyordu. Elinde Kaderin Kitabı ile.

Bu sefer dikkatli bir şekilde bakınca kitabın üzerinde parıldayan anahtarı gördüm! Ama bu imkânsızdı! Onu ben yerleştirmedim. Sayda kitabı aldığında dahi anahtar daha benim boynumdaydı. 

Hem... Anahtar deliğinde olmasına rağmen kitap açılmamış mıydı? Açılmış olsaydı bana gerek duymazlardı. Bir de üzerine anahtar arıyorlar. Üstünde duran anahtarı kendi parçası sanıyorlar büyük ihtimalle. Kitabın bir de yanında şaşırtma amaçlı bir kilit vardı. Oradan açıldığını zannediyor olmalılardı.

Eğer bu kitap tamamen benimle ilgiliyse ve anahtar da yerleşikse yine buradan gidebilirdim. Geleceğe gittiğim zamanı düşündüm. Yine böyle olmuştu. Üstelik gittiğim yer... İyi düşün Asena...

Evet! Kesinlikle doğru hatırlıyorum. Tünelde iken kitap açılmış ve ben geleceğe gelmiştim. Ancak geldiğim yer büyük ihtimalle tünelin bulunduğu yerdi. Gelecekteki hâli bir otobandı. Ve araçlar... O gün üzerime gelen araçlarda Çin plakası hâkimdi.

Yani ben şu an nerede bulunuyorsam, geleceğe de aynı yerde gidiyordum.

O gün geleceğe gittiğim zaman üzerimde olan her şey vardı. Yani şimdi gitsem de üzerindekilerle gideceğim. Peki ya Barlas'ın elini hiç bırakmasam? Olur mu ki acaba?

Denemekten zarar gelmez.

"Barlas. Aklımda bir plan var. Sakın elimi bırakma olur mu?"

"Ne? Neden?"

"Güven bana."

"Tamam."

Kitapla beraber gelen komutana baktım.

"Seninle bir anlaşma yapalım mı komutan? Elindeki kitabı şimdi, gözlerinin önünde açacağım. Ama bizi bırakacaksınız."

Onlar Çinli idi ve ben dersimi almıştım. Bizi sağ bırakmayacaklarını zaten biliyordum. Sadece kitabı alabilmek için bahane uyduruyordum.

"Bize teklif sunabilecek durumda değilsin şu an. Şöyle yapalım. Sen bize bu kitabın anahtarını ver, biz de şu yan tarafındaki sevdiğine zarar vermeyelim."

Ne kadar da inandırıcı? Göz devirmemek için kendimi zor tuttum.

"Anahtar zaten kitabın üzerinde beyinsiz. Sadece onu açmayı bilmiyorsunuz."

Böyle söyler söylemez komutan kitabı evirip çevirdi. Kapağında, cildin tam ortasında bulunan anahtarı işaret etti.

"Anahtar... Bu mu?"

"Evet,o. Ama dediğim gibi. Nasıl açmayı bilmediğinizden siddin sene uğraşsanız da açamazsınız."

"Kapıyı açın!"

Komutan emir verince sırıttım ve Barlas'ın elini daha sıkı tuttum. O da benimkini.

Komutan dibime kadar geldi. Dizlerini kırıp eğildi.

"Al, aç bakalım."dedi.

Kitabı boşta olan elimle tutup dizimin üzerine koydum. Hiçbir hamle yapmama gerek kalmadı. Anahtar zaten yerindeydi. Kitabın açılması için 2.şart da nedenini bilmediğim bir şekilde benim elimde olmasıydı.

Kitabı açtım. Bir anda ışıldamaya başladı. Barlas'ın elini daha sıkı tuttum.

Yine o çekilme hissini iliklerime kadar hissettim. Gözlerim kapanmıştı. Başım dönüyordu.

Sonunda düştüm. Canım acıyarak inledim. Sol elimle hâlâ sıkı sıkı bir şey sıkıyordum.

Gözlerimi açtığımda Barlas'ı da tam karşımda gördüm. Ellerimiz hâlâ birleşikti ve sıkı sıkı birbirine kenetlenmiş vaziyetteydi.

Hızla doğruldum ve çevreme bakındım. Bu sefer de bir çocuk parkının, hatta o parktaki kum havuzunun içine düşmüştüm.

Hayır!

Düşmüştük!

Barlas da yanımdaydı!

Beraberdik!

Gelecekteydik!

...

Kaderin Kitabının Efsanesi (Eski Versiyon)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt