Bölüm 2

41.9K 3.7K 1.5K
                                    

"Çocuk da değilsiniz ki? Yirmi bir yaşına gelmiş insanlarsınız. Neden yaptınız evladım böyle saçma bir şeyi?"

"Özür dileriz." dedik, hep bir ağızdan. Ellerimizi arkamızda birleştirmiş, başlarımızı öne eğmiş, ayaklarımızı asker gibi birleştirmiştik. Bu halimiz bana yetimhane müdiresinden azar yediğimiz zamanları anımsatıyordu.

"Dua edin de Faruk bey şikayetini geri çeksin." dedi, komiser. "Bu gece nezarethanede misafir edeceğiz sizi. Arkadaş yol göstersin."

Komiserin arkadaş diye hitap ettiği izbandut bir polis memuru yanı başımızda belirdi ve bizi parmaklıklı nezarete sürükledi. Morfin içinde deri ceketli tuhaf adamların volta attığı sağdaki kafese, bense içinde bir grup dekolteli, file çoraplı, yüksek topuklu, kırmızı dudaklı kadının yabancı bir dilde avaz avaz küfrettiği soldaki kafese bırakıldım. Neyse ki iki kafes arasında duvar yoktu, yani birbirimizi görüp duyabilirdik. Morfin'e el salladım o ise bana, "Ayaklarım dondu anasını satayım, terlikle fırlayacağıma ayakkabı giyseydim keşke." dedi. 

Hayat kadınlarının arasındaki boş yere oturdum ve kıçımın ağrımayan tarafına ağırlığımı verdim. 

"Selam." dedi kadınlardan biri Rus aksanıyla.

"Sana da selam." dedim, bir gülümseme eşliğinde. 

"Sen ne iş burada, yataktan çıkıp gelmiş gibi." dedi, a harflerini damağına dayalı telaffuz ederek. 

"Adım Vitamin." dedim. "O da Morfin."

Karşı kafesteki Morfin de benimle aynı hizada, uzun bankın ortasına oturmuştu. Deri ceketli, saçları jöleli adamlardan biri volta atmayı bırakmış, ben konuştuğumda dönüp bana bakmıştı.

"Onlar nasıl isim öyle? Ajancılık mı oynuyorsunuz?" dedi. 

Morfin de ben de bu tepkilere çoktan alışmıştık, o yüzden artık göz devirmiyor, sıkıntıyla iç geçirmiyor ya da sana ne oğlum niye cırlamıyorduk. 

Gece uzun geçecekti, bari konuşayım da vakit ölsün diye düşündüm.

"Uzun hikaye." dedim, dinleyicileri tarafından yüreklendirilmeyi bekleyen bir hikaye anlatıcısı gibi.

"Anlat, hadi." dedi, kadınlardan biri. File çoraplı ince bacağını diğer bacağının üzerine attı ve sırtını duvara yasladı. Önce bizim hücredeki hayat kadınlarına, sonra da karşı hücredeki ceketlerini kabadayı misali omuzlarına atmış adamlara baktım. 

Morfin gözlerini kapatmış, kollarını kavuşturmuştu. Yine de beni dinleyeceğini biliyordum.

"Her şey 1995 yılının yağmurlu bir nisan sabahında başladı." dedim. "Yetimhane müdiresi yetimhanenin önünde kundakta iki bebek buldu. Ne bir mektup vardı ne de küçük bir not. Kundakların birinden bir tüp morfin çıktı. Diğer bebeğin kundağından ise supradyn."

"Supradyn mı? Bildiğimiz vitamin olan mı?"

"Evet." dedim. "Bebeklerin adı yoktu ancak bu garip olay o kadar alay konusu oldu ki bebekler Morfin ve Vitamin diye sevilmeye başlandı. Sonunda da bebeklerin isimleri kimliklerine böyle geçti."

"İlginç." dedi, kadınlardan biri. Rus değildi, düzgün aksanından belliydi.

"Yani kardeş misiniz? Birlikte bırakıldığınıza göre?"

"En sonuncusu geçen yaz olmak üzere toplamda on tane kardeşlik DNA testi yaptırdık." dedim. "En yüksek ihtimalle yüzde 0.085 kardeşiz."

"Yani kardeş değilsiniz." dedi, karşı hücredeki adam. 

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang