Bölüm 3

35K 3.4K 1.2K
                                    

"Ama bu..." dedim, monoton bir sesle.

"Neyse, boş ver, bir anda heyecanlandım sadece."

"Ama bu çok mantıklı!" dedim, yerimde zıplayarak. Afişi söktüm ve bağrıma bastım, hızımı alamayarak öpücüklere boğdum.

"Bundan emin misin?"

"Ama bir saniye, başvuruların kapanmasına sadece bir saat var!" dedim, duraksayarak.

"Koş!" dedi ve elimden tutup tabanları kıçına değe değe koşmaya başladı.

"Niye dolmuşa binmiyoruz?" dedim.

"Çünkü paramız yok."

"Madem paramız yok o 1500 tl'yi neremizden çıkarıp vereceğiz?"

Durdu ve arkasını dönüp bana baktı. Zafere koşan o klişe film sahnesi, dandik bir mağlubiyet sesi eşliğinde dağılmıştı.

"Bir yolunu buluruz." dedi, gözlerimin içine bakarak. Gülümsedi. "Yeter ki sen iste."

"İstiyorum." dedim.

Ve koştum.

Ve o da koştu.

Çünkü biz hep koşarız.

Yıl 2009. Türkiye çapında düzenlenen liseler arası koşu yarışında, doping iddiasıyla yarış dışı bırakılan iki çocuğun haberini, eğer televizyon arşivlerine ulaşacak kadar işsizseniz, izleyebilirsiniz. Yarıştan bir ay sonra kanımızda doping olmadığı anlaşılmış ama birinci olan bastıbacak birincilik ödülü olan iki bin lirayı çoktan mideye indirmişti. Bu ülkede işlerin formaliteye bulanıp kaplumbağa hızıyla yürümesi onun hatası değildi. Yine de bu gerçek, hakkımız olan iki bin liralık ödülü yediği için çocuğu eşek sudan gelinceye kadar dövmemize engel olamadı.

Bodrum katındaki iki odalı evimize geldiğimizde bit pazarından yüz liraya aldığımız ikinci el, emektar laptopu dikkatle kucağıma yerleştirdim ve wifi'den yan komşunun internetine bağlanmaya çalıştım.

Şifre hatalı.

"Olamaz." dedim, başımı iki yana savururken. "Şifreyi değiştirmiş, mendebur kadın."

"Pencerenin yanına getir. Karşıdaki waffle'cının neti buradan çekiyor."

Pencerenin yanına gidip laptopu pervaza bıraktım. Gerçekten de çekiyordu.

Google'a, "Umutsuz Amatörler Atölyesi" diye yazdım. Kimlik bilgilerimi, iletişim bilgilerimi girdim. Karşıma çıkan başvuru formunu heyecanla doldururken, soruların saçmalığını bile düşünmüyordum.

"Pasaportunuz var mı?" diye okudum, Morfin de duysun diye.

"Hayır."

"Parmak iziniz karakola kayıtlı mı?"

"Evet."

"Başımıza bela almayalım, Vitamin?" dedi Morfin. "Ne biçim sorular bunlar?"

"Belki de şey içindir." dedim. "Şey, güvenli olduğumuzdan emin olmak için."

Morfin biraz düşündükten sonra dudaklarını büzdü.

"Devam ettiğiniz bir dövüş sporu var mı?" diye okumaya devam ettim.

"Gelişine dalıyoruz." dedi Morfin. "Sayılır mı?"

"Sayılmaz herhalde." dedim, hayır'a tıklarken.

"Yükseklik korkunuz var mı?"

"Yükseklik benden korksun." dedim.

"Kan tutar mı?" diye devam ettim, soruları okumaya.

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now