Bölüm 11

27.9K 2.5K 918
                                    

Takip ettiğimiz arabanın son derece resmi, dışarıdan bakıldığında ciddi adamların sıkıcı konferanslarına ev sahipliği yapabilecek kapasitede bir binanın önünde durmasıyla birlikte, yaklaşık elli metre geride biz de taksiden indik. Taksiye yüklü miktarda ödeme yaptıktan sonra, binanın durduğu kaldırıma dikili fidanların arasında, gölgelere güvenerek Tahir'i izledik. Elinde siyah bir çanta vardı, sert adımlarla binaya girip gözden kayboldu. Korumalar arabayı da yanlarına alıp gözden yittiklerinde sessizce binaya süzüldük.

Ah, dış görünüşe aldanmanın ne büyük bir hata olduğuna ayan beyan şahit olduk, kardeşlerim. İçerisi hiç de sıkıcı insanların sıkıcı konuşmalar yaptığı bir yere benzemiyordu. Aslında kapıdan geçtikten sonra karşımıza çıkan ilk salon, tam olarak böyle bir yerdi. Renk yoktu, adam akıllı ışık yoktu, terk edilmiş bir binadan halliceydi. Fakat attığımız her adımla birlikte silik gürültü büyüdü, sonunda bir eğlence mekanının girişinde olduğumuzu idrak ettik. Kapı aralığından içeri baktığımız anda dördümüzün de gözleri kocaman açıldı.

"Burası kumar salonu." dedi Burak, sessiz bakışlarımızı onaylarcasına. 

İçerisi hınca hınç dolu olmasa da Tahir'i seçemeyeceğimiz kadar kalabalıktı, ortamdaki gerginliği, tutkuyla karışık hırsı, eğlenceyi, zevki havayı teneffüs ettiğinizde dahi hissedebiliyordunuz. Ensemizde bir ses duyana kadar içeriye alık alık bakmayı sürdürdük. Duyduğum ses tam olarak şöyleydi kardeşlerim:

"Aryuniyuvsöğvınt?"

"Ha?" diyerekten döndüğümde, siyahi, uzun boylu, yapılı, göğüs çalıştığı her halinden belli olan, yüz şekli bitirim ikilinin adını öğrenemediğim ikinci adamına - Jackie Chan değil öteki - fena halde benzeyen bir adam gördüm.

"Yes." dedim, yutkunurken.

"Olraytfolovmi."

"What?" demişim, gayriihtiyari.

Onu takip etmemizi bekleyen adamın peşinden kuzu kuzu yürürken, Mert kulağıma yaklaştı ve,

"Neye evet dediğinden haberin var mı?" diye sordu.

"Hayır, hiçbir fikrim yok."

"Buraya gönderilen yeni hizmetçiler olduğumuzu zannediyor." dedi, fısıltıyla. "Tebrikler, sayende."

"Hızlı davranıp çenemi açtırmasaydın, o zaman!" diye patladım.

Etrafıma bakındım, yalnızca üç kişiydik. Burak ortalıklarda görünmüyordu. "Burak hangi cehennemde?" dedim, kısık sesle. Fakat o sırada çoktan mutfak benzeri bir yere gelmiştik. Adam başımdan aşağı beyaz bir önlük geçirdi ve elime son derece ağır, cam bardaklarla dolu bir tepsi tutuşturdu ve "Go." dedi yalnızca. Alık alık bakmaya devam ettiğimi fark edince sinirlendi, "Höriap!" dedi, ellerini gözlerimin önünde çırparak. 

Düğmesine basılmış oyuncak gibi mutfaktan çıkarken, Morfin'le bakıştık ve bana başa gelen çekilir der gibi baktı. Ben de ona kaderde Amerika'ya gelip ilk günden hizmetçilik yapmak da varmış der gibi baktım. Bazı insanlar için kardeşlerim, fakirlik her daim peşlerinden gelen gölgeleri gibidir. Ve o insanlardan biri de benim, umarım tanıştığınıza memnun olmuşsunuzdur.

Az önce dikizlediğim parlak, cafcaflı, müzikli, acayip eğlenceli odaya daldığımda, bardakları düşürmemek için büyük çaba sarf ediyor bir yandan da Tahir'i arıyordum. Beni burada görecek olursa durum içinden çıkılamaz bir hale gelebilirdi. Bardakları masalarda gezdirmeye başladım, neyse ki masada oturanların çoğu yüzüme bakmadan bardaklara uzanıyor, birini çekip kartlarına dönüyorlardı. 

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now