Bölüm 9

23.2K 2.5K 512
                                    

Dolap kapaklarının incecik aralığından Tahir'i izliyordum. Üst tarafı çıplaktı ve göğsünde, sırtında yara izleri vardı. Beyazlamaya başlamış saçlarına, bizim yanımızdayken takındığı düşkün tavra rağmen gücü kuvveti yerinde görünüyordu. Yüzündeki o keyifli ifade yerli yerindeydi; hani şu, dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneden insanların rahatlığı vardı üzerinde. Valizini açıp içinden bir takım dosyalar, klasörler, kitaplar ve cafcaflı broşürler çıkardı, yatağın hemen yanındaki çekmeceye özenle yerleştirdi. Çekmeceyi kilitledikten sonra anahtarı nereye koyacağını kararlaştırmaya çalışır gibi duraksadı, ardından küçük anahtarı komodinin üzerindeki abajurun altına koydu. 

Neşeli bir ıslık çalarak ayağa kalktı. Altına sardığı havluyu çektiğinde bir an panikleyerek geri çekildim ve ellerimle gözlerimi kapattım. Ufak da olsa ses çıkarmış olmalıyım ki duraksadığını, bir süreliğine sessizce beklediğini hissettim. Parmaklarımın arasından ufacık baktığımda, dikkatle elbise dolabını izlediğini gördüm. Allah'ım lütfen gelmesin, lütfen gelmesin, çıplak bir adamı dikizleyen sapık sıfatıyla ölmeyi hak etmediğimi düşünüyorum Allah'ım, yine de takdir senin ama onurlu bir şekilde öleyim, ne olursun.

Orada gözlerimi yummuş, ter içinde dururken, beklediğim kıyamet gerçekleşmedi ve adam elbise dolabını kontrol etmek için bulunduğum yere yaklaşmadı. Yatağın üzerinde duran kıyafetlerini giydi, yanına çantasını aldı ve dolaptan gelen ses nedeniyle sekteye uğrayan ıslığını dudaklarının arasına yeniden yerleştirdikten sonra odadan çıktı. 

Rahatlamış bir nefes verdikten sonra dolaplardan çıktım. Kan ter içinde kalmıştım, saç diplerim stresten ıslanmıştı ve kollarım tutulmuştu. Yine de dinlenmekle vakit kaybetmeyerek çekmeceye koştum, abajurun altından aldığım anahtarla çekmeceyi açtıktan sonra bütün dosyaları, kitapları dışarı çıkardım. Kalbim küt küt çarpıyordu. Siyah kaplı dosyayı titreyen ellerle açtım ve yazılara odaklanmaya çalıştım. 

Bir çeşit mektuptu. Ancak duygudan, düşünceden yoksun, polis telsizi tadında bir mektuptu. Bilgisayarda yazılmıştı ve yazılar o kadar küçük puntoluydu ki okurken gözlerim şaşı bakıyordu.

"KKT'nin kadınları artık sorun çıkaramayacak. Sorun çözüldü. Geriye yalnızca maddeyi hazırlayıp piyasaya yaymak kalıyor. Tüketimi arttırmak için gerekenleri konuşmak üzere konsey toplayacağız. Önümüzdeki ay, Houston'da."

Bir sonraki sayfaya geçtiğimde benzer bir mektupla karşılaştım. Ancak üslup farklılığı nedeniyle bu mektubun başka biri tarafından yazıldığı belli oluyordu.

"Duyarsızlaştırma, dostum. Yaptığımız işlemin adı bu. Medyayı baskılamak, insanların haber özgürlüğünü kısıtlamak çözüm değil. Asıl çözüm, haberlerin insanlar üzerindeki etkisini sıfıra indirgeyebilmek. Öyle bir yöntem olmalı ki bu, insanlar dünyanın öteki ucundaki katliam haberini izlerken, az önce ellerinden bıraktıkları kitabın devamını düşünmeliler. Ne demeye çalıştığımı anlıyor musun? Virüs bir süre sonra o denli yayılacak ki, insanlar yalnızca televizyonda izledikleri felaketleri değil kendi yaşadıkları hayatları da umursamayacaklar. XIPL, ORD'de yürüttüğümüz bu politikayı destekliyor." 

Ellerim buz kesmeye başlamıştı. Bir an için nefes almayı da yutkunmayı da unutmuş bir halde kağıda bakakaldım. KKT, XIPL, ORD saçmalıkları neydi, ne anlama geliyordu hiçbir fikrim yoktu ama mektupların bahsettiği kara ütopyayı anlamayacak kadar saf değildim. 

Hayalimde dahi canlandıramayacağım kadar büyük adamların, küçük insanlar üzerinde oynadığı acımasız bir oyunun içine düşmüştüm. Bu büyük adamlar, televizyonda izlediğim ya da dünyanın en zengin yüz insanı, dünyanın en güçlü yüz mafyası listelerinde görebileceğim türden adamlar değillerdi. Onları bu tür yerlerde göremezdiniz. Yalnızca isimlerinin gizli kalması için, dünyanın en zengini olarak bildiğimiz insanların servetini bir çırpıda ortaya dökebilecek türden adamlardı bunlar. 

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now