Bölüm 8

27.7K 2.7K 713
                                    

"Topla artık şu suratını." dedi Morfin, uçaktan inerken. 

"Elim hala aromatik çiş kokuyor." dedim. "Sanırım en son parkta kum oynarken elime köpek kakası bulaştığında bu kadar iğrenmiştim."

"Nereden baksan on yıl önceydi."

"İşte bu yüzden, yaşın küçük unutursun lafına asla tahammül gösteremem." dedim, çenemi dikleştirerek. 

Mert ve Burak ile uçaktan çıktıktan sonra bir araya geldik ve pek iç açıcı olmayan çiş kaka muhabbetini ikinci plana itmeyi nihayet başardık. Sıkkın bir tavırla, ne yapacağımızı bilemez bir halde valiz bekliyorduk. Yarım yamalak İngilizce'm sağ olsun ki etrafta konuşulanlar uğultudan öteye geçemiyordu, yabancı olmanın bütün çekingenliği üzerimdeydi. Kırmızılı siyahlı bir valize gözüm çarptığında,

"Şu valizler bizimkiler mi?" diye sordum ve dönerin öteki ucuna koştum. Valizin çekeceğine tam uzanıyordum ki başka bir el benden önce davrandı ve tutacağı kavradı. 

"I am sorry ama bu valiz benim." diye cırlayarak döndüm fakat karşımda beliren kişi, ilkelliğimi yüzüme çarparcasına, bana kibar bir ifadeyle gülümsedi.

"Siz Vitamin olmalısınız." dedi, elini uzatırken. 

Artık başıma gelenler nedeniyle şaşırmamayı öğreniyordum. Amerika'da valizime uzanan adamın Türkçe konuşup, üzerine de bana adımla hitap etmesi, son zamanlarda başıma gelenler düşünülünce çok da garip değildi. Adamın elini tutup sıktım, "Siz kim oluyordunuz?" diye sordum. Temiz ve ütülü takım elbisesi ve önde kavuşturduğu elleriyle o kadar kibar o kadar kırılgan duruyordu ki modern zamanda yaşayan bir İngiliz asilzadesini andırıyordu. (Eski zamanda yaşayan bir İngiliz asilzadesi görmemiş olsam da teşbihte hata olmaz. Ve ayrıca, ırkları genelleyen ön yargılarıma siz tükürmeden önce ben tükürüyorum.)

 "Atölyenin ABD elçilerinden biriyim. Adım Tahir." dedi adam, sevgi dolu bir sesle. Kelleşmiş şakaklarında ter birikmişti, kol yeniyle ter tabakasını siliverdi ve yanımızda biten Morfin ve diğerlerine dönüp daha geniş bir şekilde gülümsedi.

"Hoş geldiniz. Yol yorgunu olmalısınız, vakit kaybetmeden otele gidelim." dedi.

Dışarı çıktığımızda hava günlük güneşlikti, ışığın altında İstanbul'da ağzının içine düştüğüm o arabayı solda sıfır bırakacak bir bebek duruyordu. Dolayısıyla elim ayağım titredi, tansiyonum düştü, ağzımdan saçma sapan kelimeler dökülürken valizi Morfin'e yıkıp arabaya koştum. Arabanın hemen yanında bekleyen siyah ceketli, iri cüsseli, siyah gözlüklü adamları son anda fark edip durdum. Adamlardan biri kapıyı açıp içeri geçmem için tuttuğunda işkillenmeden edemeyerek koltuğa geçtim. Düşük bütçeli bir aksiyon filminin içindeydim sanki. İçinde bulunduğum lüks araba beni ünlü bir mafyanın ayağına götürecek sonra da bu mafya üzerime hayatımın seyrini değiştirecek bir görev yükleyecek gibi hissediyordum. Morfin yanıma oturduğunda kulağına yapışıp bu fikrimi hızlı hızlı söyledim. O ise kulağına biriken tükürüğü elinin tersiyle silmekle yetindi ve gözlerini yumup arkasına yaslandı.

"Pardon?" dedim, ön tarafa seslenerek. Ön koltuğa yerleşen asilzade Tahir bana doğru döndü.

"Korumalar ne için acaba? Ünlü biri falan mısınız?"

Morfin dirseğiyle böğrümü dürttüğünde çıkardığım inlemeyi öksürüğe dönüştürmeyi başardım.

"Ünlü biri değilim, bütün bunlar güvende olmanız için." diye cevap verdi Tahir.

"Güvende olmamız için üç iri kıyım koruma - "

Morfin bir kez daha, bu kez sertçe dürttüğünde, "şart mı?" diye tamamladım ama o kadar kısık sesle konuşmuştum ki cümlenin sonunu Morfin dışında kimse duymadı.

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now