Bölüm 4

32.2K 3.2K 901
                                    

Sırttan asmalı küçük valize eşyalarımızı yerleştirip, emektar dizüstü bilgisayarı da kendi yırtık pırtık çantasına dikkatle koyduktan sonra hazırdık. İstemeye istemeye eşofmanlarıma veda etmiş ve kot pantolon giymiştim. Morfin bana 'yazar imajı' vereceğini iddia ettiği kemik gözlüğü zorla burnuma yerleştirmiş ve boynuma aptal saptal bir fular dolamıştı. 

"Yeterince yazar mıyım şu an?"

"Bence her açıdan kesinlikle bir yazarsın. İki dakika bakınca imza alasım geliyor o derece."

"Cidden mi?"

"Hayır, tabii ki olmadı. Çıkar şu gözlüğü. Dedenin yakın gözlüklerini takmışsın gibi durdu."

Gözlüğü de fuları da küskün bir tavırla çıkarıp koltuğa attım. "O zaman gidelim." dedim.

Girmem için kolunu uzattığında boğazımı temizleyip koluna tutundum ve bodrum katından ayrıldığımız için hüzünlü hissederek kapıyı kapattım. 

Alsancak garına tabana kuvvet gittik desem şaşırmazsınız herhalde. Zaten pek uzak değildi, yarım saat serbest koşu, yarım saat ritmik yürüyüş, bir adet zorlu otostop ve garın yakınlarındaki dilencilerden kaçtığımız beş dakikalık aradan sonra otobüsün kalkacağı noktaya varmıştık. Ancak ortada otobüs falan yoktu. 

"Ahanda dolandırıldık!" dedim.

"Ne dolandırılması, para hala bizde." dedi.

"Ha, doğru ya!"

Bir saat boyunca endişeler içinde kıvranarak bekledim. Morfin ayağını yere vuruyor, yavaşlayarak yoldan geçen her arabada, bu araç olabilir mi lan acaba dercesine dikkat kesiliyordu.

Bir saatin sonunda beklediğimiz araç hemen dibimizde durdu. Umutsuz Amatörler Turizm'in Um kısmı silinmiş ve utsuz Amatörler Turizm yazısı kalmıştı otobüsün üzerinde. Kapı gıcırdayarak açıldığında,

"Atlayın, çocuklar!" dedi ön dişleri dökülmüş, kataraktlı bir amca. 

Biz de atladık. İçeride bizden başka kimse yoktu. Koca otobüs bizimdi. 

"Bir biz mi varız?" diye sordum şoför amcaya, öndeki koltuklara yerleşirken.

"Yok yavrum," dedi, "yoldan alacağız diğerlerini de."

"Haaa..." dedim. "Mantıklı." Demez olaydım!

Kataraktlı amcanın sık sık fren yaptığı, kırmızı ışıklarda müthiş bir gönül rahatlığıyla geçtiği, İstanbul güzergahından çıkıp kaybolduğu, ipe sapa gelmez kişilere yol sorduğu, sonra da içinden çıkılamaz bir şekilde kaybolduğu, nihayet yolu bulduğunda bu kez de bir taksiye arkadan vurduğu ve tutanak tutmak için saatlerce oyalandığı son derece iç bulandırıcı yolculuğa ara vermeyi teklif etmemiz için Morfin'in ve benim çişimizin gelmesi gerekti. 

"Amca vallahi altıma edeceğim!" dedim, sızlanarak. "Mesanem patlayacak, yeminle!"

"Dur kızım, sabret azıcık." dedi canına kurban olduğum amcam. "Kütahya'dan bir yazar kızımızı alacağız. Ondan sonra dururuz dinlenme tesisinde."

"Şimdi neredeyiz?"

"Afyon'da." 

"Vitamin..." dedi Morfin, kulağıma fısıltıyla. "Bizim su şişesi var ya, ona mı acaba diyorum..."

Durdum ve gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktım. "Niye daha önce söylemiyorsun hayvan herif!" dedim, ağlamaklı bir halde. "Önce ben."

Şişeyi aldım, kuzu kuzu otobüsün arkasına yürüdüm.

Morfin ile Vitamin (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now