5|

50.8K 3.2K 384
                                    



Bilinmezlik ve şaşkınlık buraya geldiğimden beri hayatımın vazgeçilmezlerinden olmuş, en az nefes almak kadar ihtiyaç duyduğum bir kavram haline gelmişti. Sanki artık o ikisi olmadan yaşayamayacak, hayatıma devam edemeyecektim. Eski yaşantımın bir kısmı sürekli elimden kayıyordu ve ne kadar çabalarsam çabalayayım onu durdurmayı başaramıyordum. Tam oldu deyip yoluma devam edecekken yeni bir pürüzle karşılaşıyordum ve günlerim heba oluyordu. Attığım her adımda yeni bir şey duyuyor, yeni bir bilinmezlik çukuruna sürükleniyordum. Olduğum yerde saymaktan ötesine gidemiyordum ve görünen o ki asla da gidemeyecektim.

Soluğum kesilmişti.

Şu anki halimi özetleyen en iyi tabir buydu. Yüzümde ifadesizliğin kol gezdiğine emindim, zira Murat ile geçirdiğim her anı sorgulatacak cinsten sözlerine nasıl karşılık vereceğimi bilemiyordum. Sevgilimin verdiği hediyede bir kara büyü olduğunu söylüyordu. Kesinlikle delirmişti. Belki de ona gülmem gerekliydi, sonuçta bu sözlerinde doğruluk payı olamazdı. Yerimden kalkmak isteğimde karnım, engel olmak ister gibi acısının varlığını belli etti.

Ben büyüye bile inanmazken o kara büyüden bahsediyordu. Hele ki Murat'ın verdiği bileklikte! Bu imkânsızdı. Bu, ciddi anlamda imkânsızdı!

Hiç kibar olmadığını bilsem de "Saçmalık," diye tısladım yüzüne karşı. Kibarlık şu an son sorunumdu.

Çatık kaşlarıyla bakışlarını bileklikten ayırmadı. "Çıkar onu."

Bu saçmalığa dayanamayarak gülmeye başladığımda hırıltılı nefeslerimin arasından, "Ne? Bunu asla yapmayacağım. Senin büyü saçmalığı sözlerine inanmıyorum," dedim.

Kızgınca bağırdığında sahiden çok öfkeli duruyordu. "Aptal! Ortadaki sembol zehir anlamına geliyor. Kendini yorgun hissetmen de dikişlerinin ansızın açılması da bu yüzden."

Gülüşümü durdurarak onun sinirli ifadesine karşın sesimi yükselttim. "Benimle dalga geçme. Büyü diye bir şey yoktur."

Derin bir nefes aldı ve sabır diler gibi yüzüme baktı. "Simge anlatmadı mı sana?"

"Neyi?" dediğimde sesim titrekti. Gerçekten delirecekmiş gibiydim ve onun da bu gerçeği fark ettiğini çatırdayan ifadesizlik maskesi sayesinde anladım.

"Görünen o ki, bu işi sevgili kardeşim benim üzerime yıktı," dedi iğneleyici bir tavırla. "Büyü lafına fazlasıyla alışsan iyi olur çünkü Mısır'da çok fazla büyücü vardır."

Şu an alık gibi göründüğümden emindim. "Ne?"

"Detayları Simge açıklar. Şimdilik bilmen gereken şey bileğinde yoğun halde kara büyü dolaştığı ve her geçen saniye iyileşmeni engellediği." Parmakları bilekliğe uzandığı an kolumu geri çektim.

"Dokunma." Elimi mavi taşların parladığı gümüş bilekliğin üzerine koydum karşımdaki adamdan korumak istercesine.

"Kızım, büyü var diyorum, bunun nesini anlamıyorsun? Çıkar şunu."

Direttim. "Murat asla böyle bir şey yapmaz." Biliyordum, yapmazdı.

"Üzerindeki büyüyü hissediyorum." Elini havaya kaldırdı, bilekliği vermemi bekledi. "Murat denen piç yaptı ya da yapmadı. Orasıyla ilgilenmiyorum. Biri bunu ona vermiş de olabilir. Artık sen de çıkar!" dedi son sözlerine bastırarak.

Büyücülerle ilgili söyledikleri, Murat hakkında söylediklerinden daha hafif kaldığı için onu arka plana attım. Dürüst görünüyordu fakat ona inanmak için herhangi bir sebebim yoktu. Hiç bilmediğim bir yerde hiç tanımadığım bir adamın deli saçması laflarına kanacak ve buraya gelmeden önce aldığım, şu anda sahip olduğum tek şeyi ona verecek değildim. Bu yüzden de yapmam gereken şeyi yaptım. Bağırdım ve onu odadan kovdum. Evet, bunu adamın kendi evinde yaptım.

 AY DÜĞÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin