25|

26.9K 2.6K 678
                                    


Aytun Karavera

Hangisi daha acı vericiydi? Bir kadına güvenememek mi yoksa bunun nedeninin seni küçük yaşında terk eden annenden kaynaklanması mı?

Yıllar boyu bir lider olmak, ülkede gelebileceği en nüfuzlu konuma gelmek için didinmişti. Onca zorluğun keyfini ise o sıfatı hak ettiğinde yaşamıştı fakat hâlâ aklının almadığı bir şey vardı.

Sarışın bir kızın karşısında bu hale düşmesi...

Onun başına bela olacağını daha ilk dakikadan sezmişti zaten ama yıllarca acı ve güvensizlikle buz tutan kalbine bela olacağını hiç düşünmemişti. Evinden gönderirse biteceğini sanmıştı ama daha ilk geceden anlamıştı bitmeyeceğini. Ayliz'i kabullenmemek için bir sürü nedeni vardı. En başta da onun gitmek istemesiydi. Evine geri dönmeyi istiyordu, hem de bunu annesine rağmen istiyordu. Defalarca rüyasında sayıklamalarını duymuştu Aytun. Her defasında da annesinin ondan nefret ettiğine şahitlik etmişti ama tüm bunlar onu gitme fikrinden ya da annesini sevmesinden caydırmıyordu.

Gerçi onu suçlayabilir miydi ki Aytun? Kendilerini terk edip giden annesini yirmi yıldır sevmekten vazgeçebilmiş miydi ki? Nefret etmişti, kızmıştı, üzülmüştü ama sevmeyi bir an olsun bırakmamıştı. Ne yapmış olursa olsun o annesiydi ve çoğu zaman sevgisi nefretine ağır basarak onu daha fazla üzüyordu. Bir anne neden çocuklarını bırakıp da giderdi bir türlü anlayamıyordu. Eşiyle arasında bir sorun yoktu; ona âşıktı. Altı yaşına kadar Simge ile birlikte büyük bir aşkın meyveleri olduğunu düşünmüştü ama ne zaman annesi kaçıp gitmişti, o zaman yıkılmıştı Aytun. Sevecen, kimsenin kalbini kırmak istemeyen, sakin Aytun birden tam zıttı bir karaktere bürünmüştü. Çevresindeki arkadaşlarına karşı olan davranışından tut, kız kardeşine olan tutumuna kadar değişmişti. Babasının öldürülüşü işleri daha beter hale soktuğundaysa onun için her şey bitmiş, bu adamı yaratmıştı.

O güne kadar...

Ayliz Kılıç geldiğinden beri tahammülsüz, sinirli ve nefret dolu olan tavırlarının raf ömrünün sonlandığını hissediyordu. Geldiği ilk günü hatırlıyordu Aytun. Büyük bir görevden çıkıp kraliçeye günlük raporu verdikten sonra yorgun argın evine gidip dinlenmek istemişti. Uykusunu ağırlaştırması için bir şeyler içmeyi planlıyordu çünkü bir önceki gece gördüğü tuhaf rüya nedeniyle uyuyamamıştı. Uzun süredir hiç annesini görmeyen Aytun için bu fazlasıyla kötü olmuştu. Hele ki rüyanın içeriği aklına geldikçe durumun daha garip bir hale geldiğini anlamıştı.

Sıkılıp kendini dışarı attığında karşılaşmıştı Ayliz ile. Arabasının önüne çıkmıştı ve yanında küçük bir köle kız vardı. Önce bunun bir oyun olduğunu düşünerek Ayliz'i yerde baygın halde bırakıp gitmek istemişti ama bir şey ona mani olmuştu ve kızı kucaklayıp arabasına taşımıştı. Yalnızca evine aldığı küçük bir sarışını kendine de kabul ettiğinin farkında olmamıştı.

Çalılara dikkat etmeden yürürken arkasından gelen Ayliz'in sızlanmalarını duyabiliyordu ve söylenmeleri hoşuna gidiyordu. Hızına yetişebilen tek dişiydi. Etrafı inceleme bahanesiyle arkasına baktığında beyaz teninin kızardığını gördü. Yorulmuş olmalıydı. Sarı saçları, koyu yeşil pelerine dalga dalga dökülürken ne kadar güzel göründüğünü düşündü ve o an çarptığı ağaç gövdesi kendiyle dalga geçiyordu sanki. Bozuntuya vermeden içinden küfrederek ilerlemeye devam etti. Neyse ki arkasındaki kız farkına varmamıştı. Ayliz fazlasıyla dikkatini dağıtıyordu ve bu yüzden de göreve odaklanamıyordu. Bir an için bundan pişman olsa da onu evde tek bırakma fikrinin daha kötü olduğunu bilerek kendini göreve verdi.

Bu her zamanki görevlerinden daha farklı ve daha gizliydi. Normalde hiçbir göreve tek başına gitmezken bu durumda mecbur kalmıştı çünkü bir Ruhsuz Kemik'in kaybolması kimseye açıklanamazdı. Muhafızlara bile... Ruhsuz Kemikler kral ya da kraliçe unvanını kazanamayan taht soyuydu. Kraliçe Neftis yüzyıllardır tahtta olduğu ve bir çocuğu olmadığı için uzun zamandır yeni bir Ruhsuz Kemik oluşmamıştı. Baştanrı Ra'dan sonra ölümsüz olan tek kişilerdi, çünkü bir defa öldürülmüşlerdi. Bir tanrı iken tahta geçemedikleri zaman vücutları zamanın kral ya da kraliçesi tarafından eklem yerlerinden koparılır ve parçalarıyla beraber ölmelerine ramak kala Ruhlar Şehri'nin en son bölgesine, yani uçsuz bucaksız çöle bırakılırdı. Diğer Kemikler onun cesedini bulur ve parçalarını kalın, siyah, büyülü iplerle çaprazlama dikerdi. Ağızları da aynı şekilde dikiliydi ve o ipler sayesinde tekrar hayata dönerlerdi. Ardından ise diğerleriyle beraber ilelebet çölde yaşarlardı. Ağızları artık işlevini yitirdiği için konuşamazlardı. İletişimleri zihinsel olarak sınırlıydı.

 AY DÜĞÜMÜ Where stories live. Discover now