2|

66.2K 3.8K 903
                                    

Keyifli okumalar dilerim. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur. Alıntılar ve daha fazlası için instagram adresim: _gamzecelik

Yüksek bir binanın en üst katından birbiri ardına atılan hayallerimin sonu gibiydi içinde bulunduğum uçsuz bucaksız karanlık. Yok oluşlarının her daim vardı bir bildiği, asla özgürlüklerine kavuşamayacaklarını bildikleri içindi en acısız yolu seçmeleri. Hayallerim dahi umutsuzluğu yaşarken benim umutlu olmam ne büyük ironiydi, değil mi?

Duyduğum son sesler kulaklarımı tırmalarken ılık bir rüzgâr bedenimi yalayarak geçiyordu. Bir yerden gelen su sesiyle ilk olarak işitme duyum işlevini kazandı. Daha sonra sırtımın yaslı olduğu sert yeri hissederek dokunma duyumu kazandım. En zoru görmeydi çünkü gözlerimi açacak gücü bulamıyordum. Nihayet bir süre sonra kendimi toparlayabildiğimde ağırlaşmış göz kapaklarımı yavaşça araladım.

Kirpiklerimin arasından gördüğüm karanlık, gece olduğunu anlamama yettiğinde gözlerimi kısıp göğe baktım. Karşımda duran ayın parlaklığı o kadar harikaydı ki ondan gözlerimi alamıyordum. İstanbul'da, evimde sabahladığım gecelerde, ayın bu kadar parlak olduğuna hiç şahit olmamıştım.

Mısır... Piramit... Sesler...

Birden zihnime üşüşen bölük pörçük anılar, yaşadığım şeyleri bir bütün haline getirdiğinde irkildim ve kısık gözlerimi iyice açıp yattığım yerden hızla doğruldum. Ani hamlem yüzünden boynumda hissettiğim keskin acı gözlerimi karartıp görüşümü yok ettiğinde birkaç saniye geçmesi için bekledim. Sonunda kendimi toparlamayı başardım ve elimi boynuma götürüp ağrıyan kısma koyduğumda daha büyük bir acıyla karşılaştım. Refleksle yeniden elimi çektiğimde bakışlarım etrafı tarıyordu.

En son piramidin içerisinde gizli bir oda bulmuştum ve lanet olası maceracı ruhuma engel olamayıp odaya girmiştim. Daha sonrasında duyduğum sesler ile elime aldığım taş aklıma geldi. Orada gördüğüm Antik Mısırlılar gibi giyinen birkaç kişi...

Hızla soluyarak ayağa kalktım. Birkaç saniye yalpalarken boynumdaki keskin sancının varlığı oldukça rahatsız ediciydi. Bunu umursamamaya çalışarak gözlerimi çevrede merakla gezdirdim. Burası neresiydi böyle? Ben o piramitten buraya nasıl gelmiştim ve orada olanlar neydi?

Bulunduğum yer nehrin kıyısında, çimenlerin tam üzerindeydi. Burası Nil Nehri olmalıydı lakin nehrin bu tarafını daha önce gördüğümü hatırlamıyordum. Boş bir şekilde etrafıma bakınırken nereden gideceğimi, grubumu ve Murat'ı nasıl bulacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Telefonum yoktu çünkü piramitte çekmediğini bildiğimden yanıma alma gereği duymamıştım. Keşke alsaydım, diye hayıflandım ama bunun bana bir fayda sağlamayacağını biliyordum.

Umutsuzlukla iç geçirdikten sonra gözlerimle karanlık alanı taradım. Belki biriyle karşılaşınca telefonunu rica ederek Murat'ı arayabilirdim. Ona piramitte olanlardan bahsedeceğimden emin değildim. Yaşananların bir rüya olup olmadığını dahi bilmezken nasıl bahsedebilirdim ki? Bu kadar esrarengizlik Mısır için bile fazlaydı ve kimsenin bana inanmayacak olması çok yüksek bir ihtimaldi. Şahsen ben olsam asla inanmazdım.

Derken uzakta -oldukça uzakta- bir ışık görür gibi olduğumda gözlerimi kısarak dikkatlice oraya baktım. Ay ışığı sayesinde biraz olsun aydınlatılan ev hem yakın hem de uzak görünüyordu. Oraya gidip yardım istemenin en iyi seçeneğim olduğunu tahmin ettim.

Bu sefer sırt çantamı ararken burada olmadığını fark edince gözlerim irileşti. Hiçbir şeyim yoktu ve ben resmen tabiri caizse dımdızlak ortada kalmıştım. Tek seçeneğime kısaca baktıktan sonra seri adımlarla ilerlemeye başladım. Alnım terden sırılsıklam olmuştu ve gecenin rüzgârı bedenimi yalayıp geçerken damlalar alnımda kuruyordu. Ürperdiğimde kollarımı bedenime dolayıp adımlarımı daha hızlı ve büyük atarken oldukça yorulmuştum. Hem zihnim hem de bedenim çalıştığından gittikçe yoruluyordum. Aslında sadece olanları düşünmek bile beni zorlamaya yetiyordu.

 AY DÜĞÜMÜ Where stories live. Discover now