12|

37.4K 3.1K 384
                                    


Vakti zamanında aklımın ücra köşelerine ektiğim yalnızlık, gün geçtikçe yeşermiş, sarmaşıklarını etrafa yaymıştı. Seneler boyu bana eşlik eden şeyler müzikler, kitaplar, diziler ve arkeolojiydi. Asla yaşayamayacağım hayatlarda bir sahne edinmiştim bunlar vasıtasıyla. Yeri gelmiş, bir şarkı ile aşk acısı çeken kız karakterine bürünmüştüm. Bazen bir kitap veya dizideki en önemli sahneye dahil olmuştum. Bazen ise benden binlerce yıl önce yaşayan o hayatta kendime yer bulmuştum. Yaşayamadığım hayatı onların dünyasına girerek yaşamak istemiş, hayatın bana asla tanımayacağı ikinci şansı orada aramıştım.

Şimdi ise buradaydım.

Bilinmeyen bir dünyaya hapsolmuş benliğimle oldukça sahici duran bir piramidin içindeydim. Antik Mısır geleneğinin hâlen devam ettiği bu yerde bir nevi kapana kısılmıştım. Evet, hayat farklıydı, ancak ben aynıydım. Hayali bir dünyanın içine girmek daha kolaydı.

Şaşkınlıktan deli gibi atan kalbim, Aytun'un geri çekilmesiyle bir nebze yavaşlarken elimi koluma götürüp sıktığı yeri ovaladım. Simge, anında yanıma gelip kolunu bana sararken, "Ne yaptığını zannediyorsun sen, Aytun?" dedi kızgınlıkla. "Ayliz'e böyle davranmaya hakkın yok. Kes şunu artık! Onu böyle hırpalayamazsın. Kimseyi böyle hırpalayamazsın!"

Aytun, ikizine dik dik bakarken parmağını kaldırıp sinirle, uyarırcasına salladı. "Benim işlerime burnunu sokma, Simge. Durman gerektiği yeri bil."

"Aytun!"

"Oyalanmadan çıkın şuradan. Birilerinin görmesiyle uğraşamam," dedi arkasını dönüp giderken. Bu esnada bana kötü bir bakış atmayı da ihmal etmemişti tabii. "Beni takip edin ama geriden gelin. Birini görürseniz saklanacak yer bulun ve sakın görünmeyin. Simge, sen de kızı yalnız bırakma, malum bela mıknatısı gibi dolanıyor ortada. Birini daha başına sarar, uğraştırmayın."

Aytun'un dengesizliğine karşın yalnızca öfkeyle dişlerimi sıkıp suskun kalacaktım ama bir an için bunu yapamayacağımı hissettim. Derken kelimeler bilinçsizce dudaklarımdan döküldü: "Ben mi dedim buraya geleyim diye? Eğer sen zorlamasaydın o adamla karşılaşmayacaktım."

Simge'nin sesli yutkunuşu tık sesi çıkmayan odaya bomba gibi düştüğünde güçlü kalmaya çalışarak omuzlarımı dikleştirdim. Aytun, ağır çekimle yüzünü döndü, dudaklarını araladı ve birkaç saniye öylece kaldı. Ne diyeceğini bilemiyor gibi durduğu o saniyelerin ardından da dudaklarını birbirine bastırdı ve hızlı adımlarla çıkışa yöneldi. Görüş alanımızdan çıktığında Simge, başını geriye atarak inledi. "İkizim diye söylemek istemiyorum ama bazen çok sinir bozucu olabiliyor. Sahiden bir gün öldürecek beni."

"Ya da ben onu öldüreceğim," dediğimde kıkırdadı ve kol kola olduğumuz için yanında beni de sürükledi. Önden giden Aytun'u takip ederken en ufak bir çıt sesinde Simge beni sütunların arkasına saklıyor ve birkaç saniye çıkmama izin vermeden etrafı kontrol ediyor, terslik olmadığı kanaatine varınca çıkarıyordu. Tapınağın altındaki loş koridora girdiğimizde Aytun duraksadı ve birine baş selamı verdi. Simge, beni yeniden bir sütunun arkasına çekti.

"Setu."

Adamın adını söylediğinde başımı sütunun arkasından çıkarıp onlara baktım. Konuştuğu kişinin az önceki adam olduğunu fark edince ister istemez gerilmiştim.

"Nasılsın Aytun?" diyen Setu, elini uzatırken karşılaştığımda yüzünde olan sırıtış yerine ciddi bir ifade vardı.

"İyiyim, siz?" Aytun'un adamın eline baktığını başını eğmesinden anlamıştım. Kalbim korkuyla atarken bir şeyleri anlamamasını umdum. Çünkü az önceki kızgınlığı gerçekse bu adamın sonu hiç iyi görünmüyordu.

 AY DÜĞÜMÜ Where stories live. Discover now