22|

39.2K 2.8K 444
                                    


Ian, soğukkanlılıkla etrafını süzerken nasıl bu denli sakin kaldığını merak ediyordum. Şu an tedirgin olması gerekmez miydi? Sonuçta Nigralar, Ruhlar Şehri'nde yaşıyorlardı ve Aytun'dan duyduğum kadarıyla kraliçe tarafından oraya hapsedilmişlerdi ve tutsak olduklarını düşünüyordum. Böyle çıkmaları yasak değil miydi? Özellikle de birilerini öldürmeleri...

Neler olacağını bilmeden Ian'a bakarken o, karşısındaki adamla konuşuyordu. "Teb'deki başka bir yetkiliye ulaş ve acilen yardım iste. Buralar sana emanet, ben alttaki geçitleri kullanarak şehre geçeceğim. Halkın da bizlere ihtiyacı var."

"Tek başınıza mı?"

Ian, arkasını dönüp masasından bir şey alırken adama yanıt verdi. "Buradakileri halledip zahmet olmazsa şehre inersiniz."

Adam, Ian'ın zarif tehdidiyle hızla başını sallarken bir şeyler geveleyip odadan çıktı. Ian bana dönüp, "Seni güvenli bir şekilde eve götürüp geri döneceğim," dedi.

"Nigralar niye böyle bir şey yapıyor?"

"Kraliçenin yokluğunu fırsat biliyorlar ama bu olanlar cezasız bırakılmayacak." Kapıyı açıp koridoru gözetledi. "Beni takip et."

Onun arkasından loş koridora çıktığımda beni yanına çekti ve gözlerini sürekli etrafta dolaştırmaya başladı. Bir yandan da yürümeme yardımcı oluyordu.

"Kraliçenin yokluğunda şehre saldırıyorlar. Burayı ele geçirdikten sonra merkeze, yani Teb'e saldıracaklar ve yönetimi ele geçirecekler. Ondan sonra ise kraliçenin uyutulduğu yere bir baskın düzenleyerek onu ortadan kaldıracaklar ve böylece hem özgürlüklerini elde edecekler hem de Mısır'ın tek hâkimi olacaklar."

Kaşlarımı çatarak beni yürütmesine izin verdim. Sırtım onun göğsüne değiyordu ve belimde bir sertlik vardı. Bunun bıçak kabzası olduğunu fark etmem uzun sürmezken, Ian da gerilmemi anlamış olacak ki bıçağı eline aldı.

"Daha önce de yaşandı mı bu? Nasıl bu kadar iyi tahmin edebiliyorsun?"

"Birçok kez olmuş ama her defasında savuşturuldu. Bu sene olmayacağını düşünüyorduk çünkü akılalmaz bir şekilde salgın hastalık oluştu Kemikler Bölgesi'nin ilerisinde. Birçok kayıp verdiler ve bir saldırıya cesaret edemeyeceklerini düşündük ama yanılmışız."

Sözleriyle başımı arkaya doğru çevirdiğimde göz göze geldik. Kahverengi gözleri loş ışığın altında parıl parıldı. "Seni buradan hemen çıkarmam gerekiyor."

Aslında bu sözün üzerine birçok şey söyleyebilirdim. Tabii önünüze atlayan, siyahlar içindeki iri yarı bir adam olmasaydı. Adam, elindeki sıkça gördüğüm Ç hançeri birden bize doğru savurdu. Ian, beni geriye itip önüme geçerek bu hamlesini savuşturdu ve az önce eline aldığı bıçağı doğruca adamın boynuna sapladı. Siyah cübbeli adamdan kulakları tırmalayan bir çığlık yükseldi ve adam, gözümün önünde siyah dumanlar çıkarak yok oldu. Siyah cübbesi yerle yeksan olup kumdan zeminde kendine yer edinirken, Ian kolumdan çekiştirerek beni başka bir koridora soktu.

"Onu öldürdün," dedim hala oraya bakmaya çalışırken. Ama Ian öyle hızlı ilerliyordu ki ister istemez ona ayak uydurmak zorunda kalıyordum.

"Bıraksaydım da o mu bizi öldürseydi?" dedi omzumun üzerinden bana dönüp bakarken. Sesi sanki çok mantıksız bir şey söylemişim gibi hayret dolu bir iğnelemeyle çıkmıştı.

Yorum yapamadan Ian, bir duvarın önünde durdu. Koridor tam bu noktada sona eriyordu ve onun benden uzaklaşıp taşlara yaklaşması pek de hoş olmayan bir anıyı canlandırmıştı zihnimde. Buraya nasıl geldiğimi hatırlarken yüzümü buruşturdum. Az sonra Ian kesinlikle gizli bir kapıyı açacaktı. Nefesim teklerken, nitekim beklediğim gibi de oldu. Ian, birkaç taşa sertçe dokunduğunda duvar, bir kapı gibi açıldı.

 AY DÜĞÜMÜ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin