15|

38.7K 2.8K 601
                                    


"Başka bir rüya mı gördün?" diye sordum sözlerine kendimce bir anlam yükleyerek. Rüya görmedim değil, annemle ilgili bir rüya görmedim demişti sonuçta.

İki kaşını saf sertlikle kaldırdı ve ayaklandı. "Seni ilgilendirse bilirdin," derken gözleri dikkatle yüzümü taradı.

Kabalığı karşısında gözlerimi devirme isteğimi zorlukla bastırıp yüzümü başka tarafa çevirdim. Haklıydı, burada beni ilgilendiren bir durum yoktu. Ne diye ona böyle bir soru sormuştum bilmiyordum.

"Ben etrafı kolaçan edeyim, sonra çıkarız. Sen de hazırlan istersen."

Başımı sallayarak onu onayladığımda bir şey demeden çıktı. Kapattığı kapıya dalgın gözlerle baktım. Annesiyle ilgili ne düşündüğünü merak ediyordum. Bu kadar sert olmasının nedeni bu muydu acaba? Annesi onları bırakıp gittiği için miydi? Telefon sesi düşüncelerimi bölerken Aytun'un bana aldığı telefondaki isme baktım. Simge arıyordu. Aramayı yanıtladığımda sesi duyuldu. "Bak sen, kimlerin telefonu varmış artık," dedi neşeyle. Bulaşıcı enerjisi bana geçerken kısık sesle güldüm.

"Nasılsın?"

Buram buram ego kokan tonla, "Ah, mükemmelim. Her zamanki gibi," dediğinde gözlerimi devirdim. Erkek Karavera'ya göz devirememiş olabilirdim ama dişisi kesinlikle işimi görürdü. "Sen nasılsın? Hastanedeki görüşmeniz nasıl geçti?"

"Aytun anlatmadı mı?" dedim bariz bir afallamayla. Ben, ikizine bu konudan çoktan bahsetmiştir diye düşünmüştüm.

"Hayır," diye mırıldandı Simge huysuzca. Nedense sözleri göz devirmiş hissiyatı yaratmıştı. "Ketum herifin tekidir o. Dün arayıp sordum, tersledi, kendi işime bakmamı zırvaladı ve yüzüme kapattı telefonu. Ah, kardeşim olmasa tırnaklarımdan nasibini çoktan almıştı ama bunu yaparsam beni Teb'in orta yerinde, elindeki yetkiyle sallandırır."

Öfkesi öyle tatlıydı ki melankolik havamı dağıtabilmişti. Ona ayak uydurup birkaç dakikalığına da olsa sorunlarımı bırakmak güzeldi. "Eh, benim cesedimi, beni gönderdiklerini düşündüğü adamlara kargolayacak birinden daha azı beklenemezdi."

"Emin ol, bunu yapmaz."

Kuşkuyla kaşlarımı çattım. "Niye?"

Simge'nin güldüğünü işittim. "Ben bilmem. Anlat bakalım nasıl, anlaşabiliyor musunuz?"

Ona çok kötü bir şey söylemişçesine baktım lakin daha sonra bunu göremeyeceği aklıma gelince anında ifademi düzelttim. "Saçmalama, Simge. Tabii ki anlaşamıyoruz. O kabalık abidesiyle asla da anlaşabileceğimi sanmıyorum."

"Sanırım burada sen benim ikizime nasıl öyle söylersin, diye çemkirmem gerekli ama haklılığının karşısında eğilmekten başka yapabileceğim bir şey yok." Aniden duraksadı ve iç çekti. "Biliyor musun, eskiden hiç böyle değildi."

"Nasıl değildi?" diye sordum merakıma yenik düşerek. Aytun ile ilgili olan her bilgi nedense ilgimi çekiyor, içten içe onu merak etme duygusuna yenik düşüyordum. Sanırım bunun nedeni tıpkı benim gibi çevresindekilere karşı kapalı olmasıydı.

"Böyle işte. Kadınlara karşı kaba, insanlara karşı yabani... Annem varken öyle sevgi dolu, öyle nazikti ki bazen o küçük çocuğu özlüyorum. Her şeye, herkese o kadar iyi davranırdı ki onun yanında ben kötü dururdum. Ama ne zaman annem gitti, Aytun bir daha eskisi gibi olmadı. İçine kapandı ve orada yaşamaya devam etti. Babam öldüğündeyse iyice asabileşti. O içine kapanık hali yerini, herkese sataşan nefret dolu bir adama bıraktı. Bana olan tutumu hâlâ aynı. Yeri geldiği zaman büyük kavgalar edebiliyoruz ya da bir akşam yine kardeş gibi davranabiliyoruz ama kendisi aynı değil ve ben neredeyse yirmi yıldır o adamla yaşıyorum."

 AY DÜĞÜMÜ Where stories live. Discover now