8.Bölüm : Güçlü Yürü.

650K 40.4K 24.3K
                                    


Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Şövalye, yıldızını göremediği günler boyunca perişanmış. Hırsını kaybetmiş, yorgun düşmüş, yürüyemez olmuş. Başını kaldırıp her baktığında ne yıldızı varmış görünürde ne de ufacık bir ışık... Hasta düşmüş bir ağacın kökünde. Kendine sarılmış, yalnızlığını kendi kollarına sarılarak unutmak istemiş. Rüzgar şövalyenin hastalığını körüklerken saatler sonunda hava zifiri karanlık olduğunda gözlerini aralamış. O an, iki dağ ötede küçücük bir ışık görmüş. Fırlamış ayağa şövalye, üşüme hissi uçmuş gitmiş. Hızla koşmaya başlamış, "Yıldızım!" diye bağırmış, "göster kendin" Ufacık bir ışık görüyormuş oysa, yıldızından mı geliyormuş bir ateş böceğinden mi bilmiyormuş. Umrunda da değilmiş. İyileşmiş o an, üşümesi geçmiş, dinçleşmiş. Koşmaya başlamış şövalye. Çünkü aşığın hastalığını alıp götüren aşığının umuduymuş. Ufacık bir ışık görmüş, içindeki koskoca ateş sönmüş... Şimdi ne rüzgar durdururmuş onu, ne hastalık, ne soğuk...


8.Bölüm : Güçlü Yürü.
*Sana dokunsalar yanında olamayacağım.*


Bilgisayarımı, telefonumun ekranını kapatıp yatağımın yanındaki komidine koyduktan sonra yorganımın içine girdim iyice. Aklım Ege'deydi. Şu an nasıl uyuyordu acaba? Üstü örtülü müydü? Uyurken nasıl görünüyordu? Daha onun uyumuyorken nasıl göründüğünü bile bilmiyordum... Sahi ya, Ege nasıl görünüyordu? Telefonu elime alıp konuşmamıza girdim, profil resmine tıklayıp fotoğrafına yüzüncü kez bir süre baktım. Öyle güzel görünüyordu ki derin bir iç çektim. Gözlerimi ekrandan kaydırıp tam karşımdaki boy aynasından bu akşam ikinci kez kendime baktım. Sersefil bir haldeydim. O saçlarını diktiği, kot bir ceket giydiği, sivri burnunu yan durarak gözler önüne serdiği bir Fransız binasının önündeki fotoğrafıyla ne kadar yakışıylıysa ben de bu aynadaki kadar sefildim işte. Darmadağınık toplanmış saçlar, ufak tefek ergenlik sivilceleri ve her şeyden önemlisi yüzümdeki o bıkkın ifade. Yüzümde öyle bıkkın bir ifade var ki! Her şeyden bıkmışım gibi bakıyorum. Üç çocuğumla ortada kalmışım gibi bakıyorum! Oysa Ege'nin yüzünde dünyadaki her güzel şeyi tatmışlık ifadesi var benim aksime. Dolu dolu, mutluluğa doygun bakıyor. Ah Ege... Neden benimle konuşuyorsun? Ben buna değmem ki. Tüm o cümlelerini hak etmiyorum bile.

Telefonu komidinin üzerine bırakıp derin bir nefes alarak yatağımda döndüm. Gözlerimi kapattım, ve tanıştığımızdan beri bilmem kaçıncı kez onunla bir sokakta karşılaştığımı hayal ederek uykuya daldım.

"İzmir... Hayatım babanın acil çıkması gerekti. Ben de kahvaltı hazırlıyorum, dün terziye bir etek bırakmıştım. Gidip alır mısın?" Gözlerimi zar zor açıp anneme BENİ ÖLDÜR der gibi baktım. Beni öldür ama bir yere yollama anne. Size yemin ederim yüzüm anneme beni öldür diye yalvarıyor.

3391 KilometreWhere stories live. Discover now