Şövalye yolculuğuna durmak bilmeksizin devam etmiş. Dakikalar dakikaları, saatler saatleri kovalamış. Oysa yorgun değilmiş, çünkü başını kaldırır kaldırmaz ufacık bir ışık görüyormuş dağların ardında. Yıldızından mı bir başkasından mı geldiğini bilmediği bu ışık ona sonsuz güç vermiş. Sonra, bir an başını kaldırmış şövalye. O ışığa bakıp bir kez daha güç alacağı o an ışığının havalandığını görmüş. Kaşlarını çatmış, bu yıldızı olamazmış. Dehşete düştüğünü hissetmiş, durmaksızın başını kaldırıp baka baka ilerlediği o ışık bir ateş böceğinin ışığıymış. Kaybolduğunu hissetmiş şövalye. Tüm hisleri, umutları, duyguları kaybolmuş bir anda. Ateş böceğinin uçup uzaklaşarak kapkaranlık bıraktığı o dağ artık simsiyahmış. Şövalye dizlerinin üstüne atıvermiş kendini. Büyük bir gürleme çıkmış ağzından. "Kayboldum!" diye bağırmış acı acı, "Işığın söndü, ben karanlıkta kalakaldım." Üstelik öyle garip ki, güneş bile yıldızı kadar aydınlatmıyormuş onun dünyasını. Şövalyenin gözleri kapanmış yere yığılırken. Yıldızını bulamayışı, onu güneşli bir günün en öğle saatinde karanlıkta bırakmış.
9.Bölüm : Benim Miladım...
*Bakmaya doyamamak böyle bir şey olsa gerek.*Eve gelmemin üzerinden yarım saat geçti. Ege'ye hala yazmadım, o da bana yazmadı. Birkaç kez girip baktım ve her seferinde çevrimiçi olduğunu gördüm, eh biraz kızgınlık hissediyorum sanırım. Yine de annemle kahvaltımız bitene kadar yazmamaya kararlıyım, ve kahvaltımız çoktan bitmek üzere. Kahvaltının yenilecek her şey yendikten sonra çay içerek boş boş konuşma evresindeyiz.
"Yeni kimlikler için randevu aldım üçümüze de. Akşam döndüğümde fotoğraf çektirmeye gideceğiz seninle, yedi gibi hazır ol, tamam mı?"
"Iyy," dedim yüzümü buruşturarak, "fotoğraf mı? Fotoğrafsız başvuru yapılmıyor mu?" Oldum olası fotoğraf çekilmeye karşı büyük bir çekingenliğim olmuştur. Kendimi aynada görmeye bile dayanamıyorken gidip bir de özellikle kendimi görmek ve göstermek için fotoğraf çektirmek benim için hoş bir seçenek değildi.
"Ah ah, kız diye erkek mi doğurdum yanlışlıkla! Kızım, biraz saçlarını aç, üzerine özen göster, fotoğraf çektirmeyi sev... Sen güzelsin. Annene bak bir kere!" dedi annem kendini göstererek, "böyle anneden çirkin çocuk çıkar mı?" Kıkırdamaya başladım.
"Maalesef çıkmış anne!" Gülerek eliyle saçlarımı okşayarak kalktı masadan.
"Hadi bakalım, ben masayı toplayıp çıkıyorum derneğe yetişmem lazım. Sen ne yapacaksın evde?" Mesajlaşacağım.
"Ders çalışırım ben de."
"İyi bakalım, bol bol çalış." Gülümseyerek masadan kalktım. Bol bol mesajlaşacaktım. Annem masayı toplarken kendime kahve yapıp odama geçtim. Bilgisayarım açılırken telefonumu çıkardım. Ekrandaki yansımamdan dağılmış saçlarıma bakarak iç çektim ve telefonumun kilidini açtım. Mesajlaşmamıza girip çevrimiçi olduğunu görünce sinirle bir iç daha çektim ve hızla yazdım,
YOU ARE READING
3391 Kilometre
Teen Fiction''O gün, bana 'Sinemaya gidelim mi?' diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan... Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana imkansız olduğunu bile bile 'Sinemaya gidelim mi?' dedi...'' Aylarca sesini duymadığınız, yüzünü...