8- Uzak Dur

59.9K 3.4K 346
                                    

Üzerimi değiştirip şu elime tutuşturduğu, markası bile olmayan eşofmanları giyinmiş kum torbasının karşısına dikilmiştim. Ben kum torbası ile bakışırken bir taraftan da bana verebileceği zararları ölçmeye başlamıştım. Hayır yani benden ne kadar güçlü olabilirdi ki, tabi ki de onu alt etmeye gücüm yeterdi. Ne de olsa yerinde sabit duran içi kum dolu bir deri parçasından ibaretti.

"Bana bak kum torbası mısın nesin, bir kaç dakika beni idare et. Arada bir iki yumruk atacağım sana, ama sakın şahsi olarak algılama. Tamamen mecburi bir dövüş olacak. İşte tam da bu nedenle yerinden kıpırdamasan iyi olur." diyerek parmağımı göğsüne vurur gibi herhangi bir yerine savuşturuyordum.

"Kiminle konuşuyorsun sen" diyen güzel gözlümün sesi ile yerimden sıçrayarak arkamı dönmüş ve ellerimi ardımda bağlayarak masum kız tavırlarıma bürünmüştüm.

"Şu zatı muhterem ile müzakere imzaladık, ama kendilerinden pek emin değilim. Kaşı gözü ayrı oynuyor." dedim arkamda kalan kum torbasını elimle işaret ederken.

"Elif sen ne içiyorsun Allah aşkına." derken bugün arsızlığı üzerindeymiş gibi hem bana laf çarpıyor, hem de gülüyordu şaşılacak derecede.

"Ah yine güldün, kesinlikle sana gülmek çok yakışıyor." dedim gözlerim yanaklarındaki tebessümde takılı kalırken.

"Sayende iki gündür bütün ömrüm boyunca gülmediğim kadar gülmüşümdür." dedi yüzündeki gülümseme yavaş yavaş solarken.

"Bu iyi bir şey mi?"

"İnan bilmiyorum." derken elinde olduğunu yeni gördüğüm bez parçalarıyla bana doğru yürümeye başlamıştı çoktan. "Neyse biz esas meseleye dönelim."

Bir iki adım sonra dibimde bitti ve önce sağ elimi tutarak havaya kaldırdı. Elimi tuttu diye bağıran zihnime bir fiske savuran aklım az önce omzunda olduğum gerçeğini yüzüme yüzüme vurdu. Ama bariz bir gerçek vardı ki bu adamla ne denli yakınlık kursam içimde bir yerlerde bir şeyler harekete geçiyor, sanki saatin çarkları dönmeye başlıyordu. Kalbim bozuk bir saat iken, hayatıma bomba gibi düşen bu adam kesinlikle saat tamircisi olmalıydı. Ya da ben reddedilmenin hayal kırıklığı ile inadına savaşıyordum güzel gözlümle.

Elim havada asılı kalırken sardığı bez parçasına anlamsızca bakmaya başlamıştım. Bir elimi bitirip bir diğerine geçti, ardından iki elimi de bitirir bitirmez manzaraya bir göz gezdirdi. Tanrım bu bezlerde neyin nesiydi?

"Artık başlayabilirsin."

"Şaka yapıyorsun." dedim önce ellerime sonra onun gözlerine bakarken.

"Kesinlikle şaka yapıyorsun, bari boks eldivenlerini taksaydım. Hayır çıplak elle vurursam daha çok canım acır. Hem ne kadar sürecek bu vurma işlemi."

Bıkkınlıkla inledi sözlerimi bitirir bitirmez. Hayır yani fazlasıyla soru soruyor, hayatı sorguluyor olmam kötü bir şey miydi? "Şu çenen de olmasa... " dedi kendi kendine konuşur edasıyla.

"Ne yani çenem de olmasa beni kendine mi alacaksın?" dedim adamla evlenmeye dünden razı evde kalmış genç irisi teyze modunda.

"Öyle bir hataya düşeceğimi sanmıyorum." derken tek kaşı sorgular gibi havaya kalkmış, gözleri hayallere dalarak olabilecekleri düşünür moda bürünmüştü. Kim bilir adamın aklından neler geçiyordu.

"Benim taliplerim çok zaten bayım, size kalmadım."

"Evet bu geceki adam gibi değil mi? Ama bence taliplerin arasından yaşıtlarını seçmelisin hanımefendi." diyerek bir iki adım ileri gelerek neredeyse dibime girmişti, ama inat bu ya geri adım atmaya niyetim yoktu.

Demir YumrukWhere stories live. Discover now