31. Kalbin Kalbime Denk

40.7K 2.3K 801
                                    

"Elif, Elif'im, güzelim, can içim..."

Ah işte dişlerini sıka sıka söylediği bu hitaplar, aslında aşk dolu olmaktan çok seni sevesim ama önce sövesim var iması barındırıyordu.

Sessiz kalma hakkımı kullanıyorum...

"Sana yerinde otur, rahat dur derken illaki çenene de mukayyet ol mu demem lazımdı?"

Masum kedi bakışları eşliğinde susma hakkımı kullanmaya devam ediyorum...

"Senin yüzünden kaybediyordum."

Ay yok artık susan yerlerim şu sözle birlikte isyan bayraklarını göndere çekmişti...

"Benim yüzümden mi? Aşk olsun Ali'm, benim ne suçum var? Ben sadece moral, motive amaçlı takviye ekip babında şey etmiştim."

"Senin takviye ekibini dağıtırım." derken adım adım yaklaşıyor olması, kalbimin kelebeklerini kozalarından çıkartıp yarışa tabi tutmuştu.

"Nasıl?" dedim. Oysa nasılı, nedeni belli değil miydi? Adam resmen yaklaşırken dudaklarını diliyle tavaf etmişti.

"Tam olarak şöyle..." diyerek eli ensemi kavramış, dudakları ise dudaklarımı esir almıştı.

Bir saat önce şu odada onunla etek eşofman kavgası yaparken, tam da şu an hiç doyamayacağım tadına tabi tutuluyordum. Kollarımı omuzlarına bıraktım ve bedenimi mümkünmüş gibi daha da bedenine yasladım. Elimin altında gerilen kaslarından tut da, ince tişörtümden hissettiğim baklavalarına kadar tamamen üstsüz olmasından kaynaklıydı. Vücudundan süzülen ter damlacıklarını emen tişörtümün altındaki tenim, diken diken olan tüylerine inat daha da ona çekiliyordu.

Alt dudağımı dişlerinin arasına alarak geri çekildi ve canımı tatlı yakışının ardından teni tenimden ayrıldı. Araya giren soğuk rüzgâr mıydı yoksa doyumsuzluk hissi mi bilmem, fakat bildiğim tek gerçek şuydu ki; bu adam her halimle teslim olmayı dilediğim tek erkekti.

"Benim takviye ekip beyaz bayrak çekti Ali'm. Sanırım onlar konuşmaktan çok senin takviyesiz ekibe âşık." dedim alt dudağımı istemsizce dişlerimin arasına sıkıştırırken, bir yandan da dilimi sızlayan alt dudağımda gezdiriyordum.

"Senin şu ekip işi iyi biliyor aslında." diyerek dudaklarımın üzerinde gezdirdiği parmaklarının yanı sıra, bakışları hala arzu doluydu. "Ama sen yine de onları her yerde işleve sokma, sonra olur olmadık sözleri yüzünden ısırmak geçiyor içimden."

"Ay o zaman ben şey edeyim, yani şey edeyim şeyi şey yapıp, sende ısırma dürtünü şey etmek zorunda kalma."

Önce o çarpık gülüşü ile bir tebessüm ederken, ardından dudaklarımdan çaldığı son bir öpücük ile ardına dönerek küçük masaya ilerledi. Su şişesini açar açmaz kafaya dikmiş ve bir dikişte bitirmişti. Ardından kaptığı beyaz havluyu omuzlarına atarken, iki ucundan tutarak saçlarında ve yüzünde gezdirmeye başladı.

Üstünde olmayan tişörtün rahatlığıyla hareket eden kasları, Laz horonu gibi bir aşağı bir yukarı hareket ediyor, gözlerim ise onlara eşlik etmekten ziyade mezdeke gibi peçe altından çaktırmadan bakıyordu. Sildi, sildi ve sildi... Zalimin oğlu bütün kaslarını elden geçirerek iştahımı kabartmayı başarmıştı.

"Yarın annem geliyor." derken öyle umursamazca söylemişti ki, omzuna attığı havlu ile yüzünü silerken söylediklerini yanlış ağladığımı bile düşünmüştüm.

"Hangi annen?"

"Ciddi misin?" Havlu eliyle yüzü arasında sıkışmış, yüzü ise şaşkınlık ile alay arasında gidip gelir olmuştu.

Demir YumrukWhere stories live. Discover now