22- Ustura Erkan

49K 2.7K 257
                                    

Onun o köfte dudaklarında nefessiz kalmıştım ilk defa. Pişman mıydım? Kesinlikle hayır. Dudaklarımın masumluğu onunkilerde son bulurken, saf ve temiz masumiyetlerine el sallayan iki dudağımın arasından firar eden nefesim onunkine karışır olmuştu. Bu duyguyu geç tattığım için üzülüyor olabilirdim ama onunla yaşadığım için de içten içe sevinç nidaları atıyordu bir yanım. Sanki kimse onun gibi sahiplenemezdi dudaklarımda ruhumu, sanki kimse onun verdiği tadı veremezdi bana.

"Reis?" diyerek kapısız yerden çıktığını alelade belli eden Cengo kişisinin başta gür çıkan sesi sonlara doğru kısılarak korkuya yer vermişti. Evet, tam da şu an o benimsediğim işi bu patavatsız herif yüzünden yarım bırakmak zorunda kalmıştım.

"Ne var?" diyen gri gözlümün tehlikeli ses tonuna karşın titremek ile zangırdamak arası gelip giden Cengo'nun elleri de duracağı adresi şaşırmış gibiydi.

"Abi ben sizi şey yapıyor sanmıştım, yani ders."

Çocuktaki akla bak, bu da bir nevi ders değil miydi sonuçta? Onun profesyonel olduğu çoğu konuda acemi sevgilisine, yani bana kesinlikle bana öğretide bulunuyordu. Profesyonellik demişken, aklımı tahta kurdu misali kemiren o soru ise öpüşmenin ilk dakikasından bu yana giderek büyüyordu. Bu adam bu başarıyı nerede ve kimin üstünde elde etmişti. Kaçıncı el kullanım olarak bana gelmiş, kaçıncı kez o harika dudakları kalitesiz ruju anavatan edinmiş dudaklara yardım ve yataklık etmişti. Tanrım bunu ona kesinlikle sormalıydım. Alacağım cevaba kendimi hazırladığım an bu soruyu dile getirmek boynumun taksitsiz borcuydu.

"Kısa kes Cengo, ne var hemen söyle."

"Misafirin var?"

"Söyle bugün müsait değilim."

"Ama abi, bunlar onlar." demesi ile Alimin değişen yüz ifadesi çamur maskesi yapmış bir ben gibi gerilmişti. Gri gözlerine binen sertlik ise bir bakışı ile her yeri yakıp yıkacak cinstendi.

"Sen çık ben geliyorum."

Lafını ikiletmeden çıkıp giden Cengo'nun ardından baka kalmıştım. Merakıma her zamanki gibi yenik düşeceğimi biliyor olmam, buna engel olmama sebep değildi. O soruları ardı sıra sıralayacaktım, kimdi bu misafir? Cinsiyeti neydi, Zamansız bir anda gelmesine sebep neydi? Ta ki gri gözlümün avuç içleri yanaklarımı tavaf edip alnını alnıma yaslayana kadar... Kalbe zarardı bu adamın gri gözleri, hele o Elifim deyişi ise aklı ziyan eden sözlerin en başında geliyordu.

"Nerede kalmıştık ki, hatırlatsana."

"Ben tokat yerim diye düşünürken, sen baya baya bağımlı oldun gibi görünüyor."

"Ya Ali, dalga geçme." işte cilvenin dibine vurduğum o andı. Bakışlarım masum takılırken, ellerim boynunu masumiyetten uzak olarak sardı.

"Şimdi uslu bir kız ol ve burada beni bekle. Çünkü biraz daha burada durursam, seni kendime saklamanın yollarını arayacağım." dedi ve omzumdaki ellerimi tuttu üzerlerine birer öpücük kondurarak boşluğa bıraktı.

Ardı sıra ringin olduğu salondan heybetini sırtlanarak çıkarken, ardından hayran hayran bakmamak elde değildi. Adamın az önce beni öperken düşen omuzları, şimdi görsel şölen yaratmak ister gibi şaha kalkmıştı adeta. Bu adamı çerçeveletip çantamda saklamayı bir kez daha düşünmeliydim. Duvara asıp da insanlara görsel şölen yaratmaya hiç niyetim yoktu fakat çanta boyunda makul olanıyla kendime saklayabilirdim. Şu bilim adamları boş işlerle uğraşacağına bu fikri ciddiye alıp bir yolunu bulmalı, istediğim zaman büyüyen saklama gereği duyduğum zaman küçülen bir Ali modeli üretmelilerdi. Ama bu da pek makul bir istek sayılmazdı, sonuçta Ali'den seri üretime geçtikleri takdirde sinir krizini bir kenara bırak dünyayı elektriksiz bırakacak bir voltaj patlaması yaşayabilirdim.

Demir YumrukWhere stories live. Discover now