12- İlk Buse

52K 3.2K 287
                                    

Erdem Kınay & İkizler - Öptüm

👊👊👊👊👊👊👊👊

Biz babam ile araca ilerlerken valizimi, pardon valizlerimi alan zavallı şoför bagaja sığdırmaya çalışıyordu. Nafile çabasına karşın aracın içerisinde beklerken, gri gözlümün evden çıkışını ve bir öfke silsilesine kapılmış halde aracına binişini izledim. Onu bir tarafına takmayan babama kızmıştı farkındaydım, peki ya gidişime öfkelenmiş olması yüzde kaç olasılıktı. En iyisi ben bu konularla güzel aklımı yormamalıydım. Olasılık seviyesi yerleri bal dök yala modundayken, mecburi gidişime üzülen benliğime bir de onu ekleyemezdim.

Hızla yanımızdan geçen araç, tabiri caizse resmen tozu dumana katmıştı. Adamın gidişi bile bir olaydı arkadaş, gel de bu adamı bırakıp git işte...

"Nereden tanıyorsun sen bu herifi?" diyen babam, gözden kaybolan arabanın arkasından kaş göz yaparken, bıkkınca bir nefes verdim.

"Baba o adam sandığın gibi kötü biri değil."

"Nereden biliyorsun iyi biri olduğunu, cami mi yaptırmış?"

Ah işte hesap edemediğim esas soru gelmişti. Ben kolay güvenen bir insandım ve buna nazaran her iyi dediğime hitaben aynı soru ile karşılaşıyordum. Esasında bu bir soru değildi, aklını başına al kızım mahiyetinde bir uyarı cümlesiydi.

"Cami değil de kilise yaptırmış, o sayılmaz mı?" dedim ardı sıra gülerek.

Tabi gülen bir tek ben olmuştum, babamın öfkeli bakışları bir mod daha artmıştı sanki.

"Pardon babacım, ama gerçekten kötü biri değil. Hiç yanlış bir şeyini görmedim." dememin ardından iki gündür tanıdığım adamla yaşadığım şeyler film şeridi gibi geçmişti gözümün önünden.

Tanışma faslında bir sıkıntı yoktu esasında, gayet kibardı, çoğu kez düşmekten bile kurtarmıştı. Ya sonrası... Boks dersi alacağım, hem de gri gözlümden alacağım diyerek ayaklarım popoma vura vura gittiğim yerde, kadın irisi pazılı Songül'ün gazabına uğramıştım. Davette arkadaş olamayacağımızı ima edip ardından tavır alınca sırtına atıp ceza vermek için, daha sabahında Songül'den kaçtığım yerde bulmuştum kendimi. Dakikalarca o kum dolu şeyi yumruklamış, amaçsızca kendimi hırpalamamı sağlamıştı. Evet onun suçu değildi camlara basmam, ama ayakkabısızlığım onun suçu olabilirdi. Ve ben bu adamı babama karşı savunuyor, iyi biri olduğunu iddia ediyordum.

"İstanbul'a dönüyoruz ve bir daha o adamla görüştüğünü duymak istemiyorum Elif. Ben bunca zaman seni korur kollarken, git bir serserinin peşine takıl diye emek vermedim. Etrafında onca okumuş etmiş adam varken, nereden çıktı bu herif."

Evet okulumda onlardan çokça vardı, hatta babamın elit ortamlarında da vardı, ama hiçbiri ilgimi çekecek kadar gri gözlere sahip değillerdi. O denli kol kasları da yoktu, ya da belki bir kaçının vardı ama gri gözlümün karın kaslarıyla yarışamazlardı. Ah o esmer teninde pırıl pırıl parlayan gözlerinin sert bakışlarının yerini hangi gözler alabilirdi ki.

Babama verdiğim içsel cevabı bölen aracın kapı sesinin ardından koltuğuna oturan adamın bitap haline üzülmüştüm. Arkaya kısa bir bakış atıp onayı almasının ardından aracı çalıştırmış ve tozu dumana katan Ali'nin yokluğunun ardından yol almıştı. İşte gidiyordum, babamın öfkeli bakışları eşliğinde ifade vermeye. Alışkın olduğum durum değildi, ne demem gerekiyor hiçbir fikrim yoktu. İfade nasıl alınıyordu? Şu karanlık odanın içinde tek lambanın altında oturup ikili baskı uygulanacak mıydı acaba? Fikirler soru, sorular olay oluyordu zihnimde. Olaylar ise mahalle kavgasına tutuşmuş iki kadın gibi saç baş girişecek kadar atarlıydı birbirine.

Demir YumrukWhere stories live. Discover now