24 - Uçamayan Kelebekler

42.5K 2.5K 451
                                    

"Neler oluyor burada?" diyen ses ile istemsizce yerimde doğruldum ve içeriye giren kıl kurdu Ustura Erkan'a bakakalmıştım.

Neler oluyor hayatta, birde şu gerçek kâbus olsa... Ah neler oluyor ben sana tek tek cımbızla o kıllarını yolarken anlatacağım seni kıl kurdu herif seni. Önce o kurt adamınkilere benzeyen ellerinden başlayacağım bu kutsal vazifeye, ardından bütün vücudunu önce ağda ile geçip geriye kalan küçük kılları üşenmeden cımbız ile alacağım. Sonra da tüysüz kalmış maymun gibi seni sirklerde dolaştıracağım adi kıl yumağı...

"Demek sendin." derken bir öfke ile ayağa kalkmaya çalışmış fakat bağlı olan ayaklarımın gazabına uğrayarak tekrar yerime oturmuştum. "Seni amazonun en kıllı orangutanı seni, seni dünyanın bütün kılını yüklenmiş dağ ayısı seni... Sen kim oluyorsun da beni kaçırtıp topuklumun kırılmasına sebep oluyorsun."

Adamın gözler şaşkınlıkla açılıp ardından yerini öfkeli kaş çatımına bırakırken, ellerimin ipini çözme uğraşlarıma başlamıştım. Şayet bu ipler yüzünden kangren olmaktan ziyade, herhangi bir virüse yakalanıp gitmekten korkuyordum. Her şeyden öte inlemelerine devam eden zavallı mahlûkat izbandut Rıza, iki büklüm olmuştu malum yerlerini koruma altına almıştı ve onun acı sesi beni daha da öfkeye buluyordu.

"Abi sen bize bir kız kaçıracaksınız demiştin, canavar değil."

Bana mı demişti o? Bana canavar mı demişti? Benim gibi narin ve hassas bir kıza canavar mı demişti?

"Bana bak seni sendromlu herif, saçlarını bir ay boyama da aynanın karşısına geç canavar kimmiş görürsün. Bu ne cüret, sen kim köpek? Sen kırık topukluma dua et, yoksa ayağım bağlı falan dinlemez seke seke gelir döve döve ağlatırdım seni. Ay kaliteli çizgimden çıkartmayın beni."

"Abi görüyorsun işte hiç susmuyor. Rıza'nın takımlarına da zeval getirdi. Adamın olmamış çocuklarının günahına girdi bu deli kız."

"Bana bak." dememe kalmadan yanımda biten kıl kurdu, ayı çakması herif dibimde bitmiş ve yavaşça önümde eğilerek ayak bileklerimdeki ipleri çözmeye yeltenmişti. Ne kaldı ki ben bu kısa etekle onun gözlerine bacak ziyafeti yaşatacak kişi değildim.

"Ne yaptığını sanıyorsun?"

"Sizi iplerden kurtaracağım."

"Kibar adama bak sen. Ellerimi çöz ayaklarımı ben çözerim." diyerek ellerimi burnunun dibine kadar götürmüştüm.

Bıkkınlıkla nefes verirken aynı anda tebessüm etmişti. Bir taraftan ellerimdeki bağı çözüyor diğer taraftan da adamlarına öfkeli bakışlar atıyordu. Neydi bu adamın derdi hem kaçırtıp hemde böylesine kibar olabiliyordu? İşini bitirdi ayağa kalktı ve bacaklarımı çözmemi beklerken başımda beklemeye devam etti. Bağları çözerken bir yandan söyleniyor bir yandan da öfkeyle iki adama arada bakış atıyordum. Madem çözecektiniz neden bağladınız?

Sudoku çözmekten zor olan şu ipleri çözme işini bitirene kadar babam ağlamıştı. Benim gibi çıtı pıtı bir kıza bu kadar düğüm de neyin nesiydi? Başımı kaldırarak dikleştim ve asaletimden ödün vermeden ayağa kalktım. Tam o kıl yumağının dibimde dikilerek, saatler önce araçta kırılan tırnağımı takım elbisesinin göğüs kısmına dayayarak kaş çatma işlemine giriştim.

"Senin derdin ne söylesene? Nedir bu rezillik? Ali bunu öğrenince sana ne yapacak biliyor musun?"

"Ah küçük hanım, bu asi halleriniz çok hoş." dedi ve parmağımı kibar bir şekilde tutarak yere indirdi. "Fakat amacım zaten Ali'nin bunu öğrenerek ayağıma gelmesi."

"Ne istiyorsun ondan?" dedim kalbimin korkuyla hızlandığını hissederken. Ali'nin bu adamla ne işi olurdu? En beteri ise ne istiyordu bu kıl yumağı Ali'mden?

Demir YumrukWhere stories live. Discover now