Ayak sesleri

5.8K 386 447
                                    

Birbirine çarpan metal ve cam sesleri kulaklarımı çınlatıyordu. Zihnimde parlayan bir senaryo: Öldürecekleri aletleri seçiyorlar diye kurguluyordu. Hayalimde canlandırmaya çalıştığım bu yer, benim mezarım olacak diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Acaba oda ne kadar büyüktü, ne kadar büyüklükte bir mezarım olacaktı? İçinde yattığım metal levhadan başka ne vardı? Sonra insan kafasında mezarını hayal eder mi diye kendime çıkışıyordum. Nasıl olduğunun bir önemi var mıydı odadaki eşyaların? Ya da kurban nerede öldürüldüğünü bilmek mi isterdi? Belki de ruhu sonsuza kadar bu bilinmezlikte kayboluyordur diye düşünerek, iyice saçmalıyordum. Bu durumda olan biri için fazlaca sakin olmam, zihnimdeki bu bulanıklık vücuduma müdahale edildiğinin bir kanıtıydı.

    Odadaki ayak sesleri haricindeki derin sessizlik, ruh sağlığıma iyice tesir ediyordu. Kafamın içindeki meraklı tarafım, sürekli kim bunlar diye sorup duruyordu. Ben ise gerçekçi bir tavırla ne zaman öleceğimi sorguluyordum. Bu belirsizlik; kabir azabım olmuş, ruhumu bunalttıkça bunaltıyordu. Ne kadar süredir burada olduğumu bilmiyordum. Zaman kavramı anlamını yitirmişti burada. Beni burada tutmalarına sebep olacak ne yapmış olabilirdim ki? Bu bilinmezlikle aklımı kaçırmak üzereydim. İçimde biriken öfke, hiçbir şey hatırlamayan hafızama patlayıp duruyordu.

    Kendimi hiç ölüme bu kadar yakın hissettiğim olmamıştı herhalde. İçine düştüğüm derin umutsuzluk ile kıvranıyordum. Kafamdaki sesler susmuştu artık, belki de onlarda korkuyorlardı. Beynimin kıvrımları arasında yankılanarak şiddetlenen zihinsel sanrıların yerini, ölüm şekillerini düşünen hayal gücüm almıştı. Ölmekten bile daha çok korktuğum bir tehlike daha vardı aslında. Aklıma getirmekten bile hezeyan duyduğum, düşüncelerimde bile duymaktan tiksindiğim bir tehlike. Ya bana dokunurlarsa diye düşünmekten çıldırmak üzereydim. Belki de bir kez değil defalarca tecavüz edeceklerdi. Ölmek üzere olduğumu anladıklarında da işimi bitireceklerdi kim bilir?Bu olasılığı aklıma getirmek bana hiç iyi gelmemişti. Soluk alış verişim değişmişti aniden. Hırıltılı şekilde ve derin derin nefes alıp veriyordum. Ağzımdan soluk boruma kadar kurumuştu ve dudaklarımı ıslatmaya korkuyordum.

Odadaki ayak sesleri şimdi bir kişiye aitti. Çünkü, diğer ayak sesi demir kapının kapanmasıyla birlikte yok oldu. Ölüm şeklimi ya da tecavüzlerimi hayal etmeyi bırakıp odadaki kişiye yönelttim kalan duyularımı. Ayaklarını sürüyerek yürüyordu. Adımları yavaş ve ağırdı. Sanki yaşlı ve yorgun birine aitti. Adımlarının güçsüz ve zayıf oluşu bende yaşlı biri olabileceği izlenimi uyandırmıştı. Çıkardığı seslerden belliydi, bir şeylerle uğraşıyordu.

Aniden yere düşüp kırılan bir cam sesiyle irkildim. Korkum bedenimde de bir tepkiye yol açmıştı. Tüm vücudum ani bir tikle sarsıldı. İrkildiğimi fark ettiğinden emindim. Çünkü sıçramamdan dolayı metal levha sallanmıştı. Ortamda derin bir sessizlik oldu. İşte şimdi bana dokunacak dediğim anda, cam kırıklarının gıcıtrısıyla benden uzaklaştığını işittiğim ayak sesleri kesildi.

Yalnız mıydım yoksa beni mi izliyorlardı bilmiyorum. Kendimi iğrenç, beyaz bir laboratuvar faresi gibi hissediyordum. Sanki üzerimde bir takım deneyler yapılacakmış gibi bir hazırlık içerisindeydiler. Olanları düşünmekten bedenimin fiziksel tepkilerini geciktiriyordum. Etraftaki tuhaf koku aç midemi bulandırıyordu. Kusmak üzere olduğumu hissediyordum. Histerik bir ağlama krizinin de eşiğindeydim. Ağlarsam ya da bağırırsam yanıma gelirler miydi? Yanlış mı yapmıştım? Yardım mı istemeliydim?

Bir müddet sonra gıcırtısından anladığım demir kapı tekrar açıldı. Bu sefer yardım istemeliydim onlardan. Hatta bana dokunmamaları için yalvarmalıydım. Ne isterlerse yapacağıma yeminler üstüne yeminler etmeliydim. Nereden başlayacağıma inanın karar veremiyordum. Uyanık olduğumu anladıklarında bana ne yapacaklarını merak ediyordum. Midemin ağrısına dayanamayan vücudum işi refleks ile halletmeyi göze almıştı galiba. Birden ağzımdan dökülen kelimeyle kaskatı kesildim. İşte bu tepkiyi bende hiç planlamıştım.

"Açım" diyebilmiştim.

Kendime binlerce kez kızarken, bir yandan da bana kulak kesildiğine emindim. Henüz bir teşebbüste bulunmasa da ben onu bay işkenceci diye nitelendiriyordum. Sesimi duyunca, ayakkabılarının çıkardığı sesin kalınlığından, adımlarındaki kabalıktan anladığım kadarıyla erkekti, irkilmişti. Neden cevap vermediği de başka bir merak konusuydu. En azından yemek, içmek yok bile diyebilirdi. Ama hiçbir şey söylemeden beni yine derin sessizliğe mahkum etti.

    Aniden bana doğru döndüğünü fark ettim. Rüzgarını çıplak vücudumda hissetmiştim çünkü. Karanlıkta yatağımın altından çıkmasından korktuğum bir el gibi yakaladı kolumu, soğuk ve kemikli eli. Ummadığım bu tepki kaskatı kesilmeme neden olmuştu. Kolumu çekiştirmek istedim ama dirseğimden aşağısını metal levhaya bastırıyordu kırıyormuşçasına. Ardından kolumun içinde tek hissettiğim metal ve sivri bir uç.

"Kendi ölümümüzü hayal etmek olanaksızdır; bunu her hayal etmeye kalkıştığımızda, aslında o anda bile bir seyirciyiz."

Sigmund Freud

YAŞAM ATEŞİMWhere stories live. Discover now