ARJİN'İN GEÇMİŞİ:Sızıntı

744 68 158
                                    

  2013-PRAG-

Arjin'in Carter Martinez-Kamil Ertuğ ilişkisini araştırmak için Prag'a gitmesinden bir yıl kadar öncesi

KAMİL ERTUĞ

   Baba yadigarı şirketini daha ileriye götürmek adına insanüstü bir mücadele sarf ediyordu. Yerinde saymak istemiyor, ölmüş babasının ruhunu azap içerisinde bırakmaktan korkuyordu. Çocukken verilen emekleri hatırladıkça, restaurant zincirini genişletmeyi kendisine bir borç biliyordu. Dürüst bir Anadolu çocuğu olan babasının, gurbet el dediği bu memleketlerde milleti adına yaptığı bu işi, memleketine bağışladığı yardımlarla taçlandırıyordu.

Her günü birbirinin aynısı olarak ilerlerken boğulduğu evrak ve dosyalar arasında, masasının üzerine koyduğu aile fotoğraflarının bulunduğu çerçeveye göz attıkça derin bir nefes alabiliyordu. Ailesi için kazandığı her lokmanın helal olmasına oldukça dikkat ediyordu. Bunca işin gücün arasında en çok korktuğu ailesini ihmal etmekti. Bunun olmaması için yirmi dört saatlik günü kırk sekiz saat olarak yaşıyordu adeta. Dosyalar arasında oradan oraya atlarken çalan telefonu ara verme zamanı geldiğini hatırlattı. Boynunu sıktığını hissettiği kravatını gevşeterek cevap verdi.

" Efendim Hayatım."

" Hakan'ın yıl sonu gösterisi vardı. Hatırlatmak istedim. Çünkü yetişmek için son yarım saatin."

Eşinin desteği de olmasa bunca şeyi nasıl aklında tutacağını düşündü. Onun için hem iş hayatını hem de ev hayatını düzenleyen karısına minnettardı. Gülümseyerek teşekkür edercesine bir ifadeyle;

" Hemen çıkıyorum, Sevgilim. Okulun önünde buluşuruz."

Telefonunu kapatıp dosyaları gelişigüzel üst üste istifledikten sonra ceketini ve çantasını da alarak şirketten çıktı.

Bu saatte holdingde kendisinden başka bir çalışanı kalmıyordu genellikle. Haziran ayının sonları olduğu için ısınan havanın da etkisiyle bu ecnebi memleketi cıvıl cıvıl oluyordu. Eğlence hayatını seven Avrupalılara ayak uydurmak da epey zorlanıyordu. Çalışanlarından kendisi gibi yoğun mesai yapmalarını beklemek saçmalık olurdu. Holding binasının garaj katına indiğinde kendi aracından başka araç olmaması acı bir şekilde gülümsemesine sebep oldu.

Araç kapısını uzaktan açıp bir iki adım sonra koltuğuna kuruldu. Tam kontağı çevireceği vakit ensesinde hissettiği soğuk metal bir baskı donup kalmasına sebep oldu. Kafasını kaldırmadan baktığı dikiz aynasından gördükleri kanını dondurmaya yetmişti. Arka koltukta daha önce hiç görmediği iki adam oturuyordu ve biri elindeki silahı kafasına dayamıştı. Düşman edinecek hiçbir işe girişmediğini biliyordu. Kimse ile kötü hiçbir münasebeti yoktu. Nereden çıkmıştı bu adamlar?

" Telefonunu bana ver hemen! Şifresini de söyle."

Kafasına dayanan silahın başını öne doğru itmesiyle direksiyona doğru sarsıldı. Yaşadığı şaşkınlıktan ötürü ağzından bir kelime bile çıkmıyordu. Kuruyan damağından fırsat bulunca denileni yaptı.

Telefonun alan esmer, saçı sakalı düzgün tıraş edilmiş olanı, kapatma tuşunu basarak telefonla kurabileceği tüm iletişimini kesmişti. Yaşadığı her neyse çabuk bitsin istiyordu. Oğlunu bir yıldır çabaladığı konserde gitar çalarken izleyemeyecek olması içini sızlatıyordu.

" Ne istiyorsunuz benden?" dedi kızgınlıkla.

" Sür!" diye bağırdı sarışın olanı.

En ufak bir hata yapmak istemiyordu. Onları kızdırmadan denileni yapıp kurtulmayı planlıyordu. Para peşinde olabileceklerini düşündüğü için istediklerini kolayca karşıladıktan sonra birazcık bir gecikme ile konsere yetişebileceğine emindi.

YAŞAM ATEŞİMWhere stories live. Discover now