1969-İRAN

918 201 32
                                    

NİSAN-1969

HOUSTON'DAKİ TOPLANTIDAN İKİ AY ÖNCESİ.

İRAN- BUŞEHR

" Yüzbaşım nükleer reaktörlerde yapılacak deneyler için hükümetten onay geldi." dedi esmer iri yapılı asker.

Yüzbaşı ağzında küçülen sigarasının külünün üniformasına dökülmesine aldırmadan son bir nefes çektiği sigarasını, kristal kül tabağında söndürdü. İçerideki sigara dumanından etrafı puslu gören iri kıyım asker, komutanından biran önce cevap bekliyordu. Komutan, askerliğin yıllardır verdiği yorgunluktan mıdır bilmem umursamaz davranıyordu.

" Peki, bilim kurulu başkanıyla bir görüşme ayarlayın."
Dudaklarını adeta hiç kıpırdatmıyormuş, sözler karnının içinden geliyormuş gibiydi.

    Emri alan asker, selamını çaktı ve denileni yapmak için koşar adımlarla odayı terk etti. Eskimiş kapıyı kapatma zorlanan er biraz sertçe vurmuş içerideki yüzbaşının arkasından ettiği küfürleri koridorun sonuna gelene kadar işitmişti.
İçeride yalnızlıktan ve yaptığı işten iyice bunalan komutan.
" Bilimadamı mıyım asker mi belli değil." Diyerek tüm üstlerine küfürler yağdırdı.

&

Yüzbaşından emir kağıdını yeni almıştı Profesör Bardia. Yüzündeki tüm tebessüm bir anda kayboldu. Zaten insanlık için faydalı olmayan hiç bir araştırmada görev almayı istemiyordu. Eğer kıdemce yüksek devlet adamlarından baskı görmese, ölüm tehditleri almasa asla nükleer faaliyetlerinde bulunmazdı. Buradaki çalışanlarını, başlarına nelerin geleceği belli olmayan bu deneysel çalışmayla tehlikeye atamazdı. Ama hükümet bu konuda kararlı ve ısrarcıydı. Onlara itiraz etmenin bir şey değiştirmeyeceği gayet açıktı.

Başındaki beyazlamış saçları sadece kulaklarının üzerinde kalan nükleer çalışmaları yürütme komisyonu başkanı Bardia ;

" Sayın devlet başkanım, nükleer çalışmaları durdurmak zorundayız."

" Siz sadece işinizi yapın. Siyaset sizin işiniz değil. O çalışmalar yapılacak. Size gönderdiğimiz deneysel çalışmayı hemen yarın başlatıyorsunuz."

Başkan dinlememişti bile onu. Kafalarında ne vardı anlamak çok güçtü. Sadece elektrik üretmek değildi amaçları bu bilimsel çalışmayı nerden buldukları bile meçhuldu.Neticelerinden emin olmadıkları çalışmaları uygulamaya koyma konusunda bilim kurulu olarak çok tereddütlüydüler. Hem ülkeleri, hem de Dünya insanlığı tehlikeye girebilirdi. Bütün bunları farkında olmasına rağmen üzerilerinde büyük bir baskı vardı. Nereden baksanız yirmi dört saat çalışıyorlardı. Yorulmuşlar, bir neticeye ulaşamamışlardı. Yorgun gözleriyle umutsuzca bakarak;

" Nasıl isterseniz efendim." diyebildi.

&

Reaktörün başındaki genç araştırmacılar bir şeylerin yolunda gitmediğini farkındaydılar. Kullandıkları toryum yarılanmış ve açığa çıkan ışınım reaktörün aşırı ısınmasına sebep olmuştu. Bilgisayar başındaki ekipten aşırı manyetik alan yüklemesine dair uyarılar gelmekteydi. Bütün ekip tedirgin halde bekliyordu sonucu. Etrafta gizli bir panik havası vardı. Kendileri yerine gözleri çırpınıyordu adeta etrafta. Çarpıştırılan nötronların diğer reaktörde proton olarak depolanması gerekirken tüm toryum atomları reaktörlerde sızıntı olmamasına rağmen yok oluyorlardı. Profesör Bardia etrafta herhangi bir radyasyon varlığı adına tüm tedbirlerin alınmasını emretti. Çok önemli bir görevde olmayanlar çelik kabinlerin içerisine radyasyondan korunmak için girdiler. Diğerleri ise zaten özel kıyafetlerini giymek için çok geç kalmışlardı.Daha fazla bu sahneye tahammül edemeyen ekibin başkanı;

" Derhal deneyi durdurun!" diye kükredi.

Herkes bu emri bekliyormuşcasına denileni yapmak için derhal harekete geçtiler. Tüm ekip var gücüyle mücadele ediyorlardı. Reaktörler kapatıldı. Isının düşebilmesi için su takviye edildi. Manyetik alan yüklenmesi normal değerlere inene kadar durum takip edildi. Ekip başkanı,

" On beş dakika sonra herkes toplantı odasında bulunsun."

Bütün araştırma görevlileri neye sebep olduklarını tartışmak için toplantı salonunda bekliyorlardı. İçeridekinin aksine herkes suspustu. Ortadan kaybolan radyoaktif atomların henüz kimsede radyasyon zehirlenmemesi yapmamasını bir mucize olarak görüyorlardı. Kurtuldukları için içten içe seviniyorlardı.

" Efendim, neye sebep olduk biz?" dedi genç araştırmacılardan biri. Sesinde titrek bir korku vardı.

" Bilmiyorum Ahmet. Ama bizim sebep olduğumuz şey her neyse çok geçmez etkisini tüm Dünya'da duyarız. Umarım ekolojik döngüyü bozacak bir probleme sebep olmadık." dedi
" Profesör, bilgisayar kayıtlarımızda da görüldüğü üzere ekranda gördüğünüz grafikte Dünya'nın manyetik kutuplarının tam tersi olduğunu görüyoruz." Başka bir klasörü açarak;
" Burada ise Dünya'nın dönüş hızının 3km/sa azaldığını gözlemledik."
Yeni bir araştırmacı söze gireceği sırada ekip başkanının telefonu çığlık atarcasına çalıyordu.

" Efendim, Sayın Başkanım." Açarken gözlerini devirdi, nefesini dişlerinin arasından tıslayarak verdi.

" Sen bizden emir almadan deneyi nasıl durdurursun? Derhal tekrar başlıyorsunuz."

Başkana tekrar yapamayacaklarını nasıl anlatacağını düşünüyordu. Bilimsel hiçbir tanım bir şey ifade etmeyecekti başkan için. O yüzden en insancıl kelimelerini seçecek ve durumun korkunçluğunu üslupsuz bir şekilde dile getirecekti.

" Efendim, bizi anlamaya çalışacağınızı düşünüyorum. Biz çok kötü bir sonuca sebep olmuş olabiliriz. Ne yaptığımıza dair hiçbir fikrimiz yok. Ama bilimsel birikimlerime dayanarak bu işin bedelini tüm Dünya ödeyecek."

" Dünya beni ilgilendirmiyor." Dedi başkan hırslarına yenik düşerek. Bir insan nasıl bu kadar bencil olabilir diye düşünüyordu Hoca. Sesinde büyük bir tiksinmeyle sert çıkıştı başkana.

" Ben sizin emrinizdeki bir asker değilim. Ben insanlık çıkarına ters düşen hiç bir projede yer almak istemiyorum." dedi sinirlerine hakim olmaya çalışarak. Ne kadar hakimiyetini  kaybetmemiş olsada sesindeki titreme başkanı daha da cüretkar yaptı.
" Size ne deniyorsa onu yapacaksınız  aksi taktirde..."
Daha fazla dayanamayan profesör;
" O zaman Sayın Başkan gelin buraya,Dünya'nın sonunu siz getirin. Ben daha fazla bu işin içersinde olamam."

YAŞAM ATEŞİMWhere stories live. Discover now