Arjin

3.6K 311 230
                                    

Aşk, beyinde gerçekleşen nöro-kimyasal bir durum değil miydi? Peki, ruhumda hissettiklerim ne anlama geliyordu o halde? Basit bir biyolojik reaksiyondan fazlası olmalıydı kesinlikle. Aşk; küçücük bir noktanın patlamasıyla meydana gelen evrenin karanlık maddesini ifade ediyor olabilir miydi? Belki de yaratılışın varoluşsal tetikleyicisiydi. Evrenin derinliklerinden yaratılan ruhunun karşıt maddesi, seni tamamlayan aynı zamanda yok eden...
Aşka inananlara...

Dağılmış bir aileden sonra yeni bir aile kuracak olmam derin bir huzur veriyordu. Ailemin bana sağlayamadı mutluluğu kendi çocuklarıma verebilme fırsatını yakaladığım için kendimi şanslı hissediyordum. İlk amacımız kadın ve erkeğin karşılıklı aşk ile temellerini attıkları yuvalarındaki huzuru yakalamaktı. Evimizden her bahsettiğimizde içerisinde yaşamak için  daha da sabırsızlanıyordum. Düğün öncesi koşuşturmalardan pek görüşemez olmuştuk. Ama her an telefonda konuşuyorduk. Onunla telefonda konuşurken elimde olmadan bayram sabahı çocuğu gibi davranıyordum.

" Sevgilim, bugün evimize uğrayacağım. Birkaç eksik vardı onları halledeceğim."

" Leyla, hayatım. Yarın beraber gitsek daha iyi olur. Benim bugün şehir dışında araba satış işlemlerim var."

" Senin gelmene gerek yok Burakçığım. Ben halledebilirim."

" Ama bende en az senin kadar gitmek istiyorum. Yarın beraber gideriz. Söz mü?"

" Söz canım. Seni seviyorum."

" Bende."

    Telefonu kapattıktan sonra sesinin telaşlı gelmesi biraz korkutmuştu beni. Ama son günlerde zaten çok koşuşturuyordu. Harcamalarımız sebebiyle galeride daha fazla vakit geçiriyordu. Tüm sorumluluğu abisine yüklemek istemiyordu.

    Burak bana üniversite okuduğum şehir olan Ankara'nın armağanıydı. Aynı sınıfta yan yana geçti koca dört yılımız. Mezun olduktan sonra İzmir'e döndüğümüzde annem ve babamın boşanmalarının ardından sus payı olarak bıraktıkları küçük pastanemi, galeriden kalan zamanlarda beraber idare ediyorduk. Sınıf arkadaşım hayatımın erkeği oldu, annem babam oldu şimdi ise kocam olacaktı.

    Evdeki işlerimi yarına ertelediğime göre bugün gelinlik provama gidebilirdim. Arayıp bugün gelebileceğimi söylemek istedim.

" Acaba provamı bugün yapabilir miyiz?

" Leyla Hanım tabi ki yarım saat sonrası uygundur. Yalnız provanıza gelirken giymeyi planladığınız ayakkabıyı mutlaka getiriniz."

    Düğünde giyeceğim ayakkabıları yeni evimizde bırakmıştım. Mecburen evimize uğradıktan sonra gidebilecektim provaya.

" Selinciğim, pastane sana emanet ben provaya yetişeceğim."

" Tamadır Leyla abla. Sen burayı merak etme." dedi elindeki tepsileri masanın üzerine bırakırken.

    Taksiye bindiğimde evimizi her gördüğümde yaşadığım heyecan çoktan kaplamıştı içimi. Hep hayal ediyordum, her yeni güne beraber uyandığımızda gülücüklerimizle dolan evimizin aydınlığını. Ya da akşam eve döndüğümüzde koltuğumuzda koyun koyuna yorgunluğumuzu giderdiğimizi. Taksinin yaptığı frenle birden dağılmıştı hayallerim.

    Evin kapısını anahtarımla açarken ellerim her zamanki gibi titriyordu. Benim evim, benim yuvam. Asla annem ve babam gibi bir evlilik yaşamayacağıma dair kendime söz veriyordum. Neticede onlardan farklıydık, biz aşık olarak evleniyorduk. Kapıyı araladığımda içerden gelen sesler hırsız olabileceğini düşündürdü bana. Bir iki adım sonra seslerin hırsıza ait olamayacağını anlamıştım. Yavaş ve sessizce süzüldüm içeriye.

YAŞAM ATEŞİMWhere stories live. Discover now