01: if you're a lover, you should know

1K 64 89
                                    


Sehun, kuzeni Chanyeol'e neden herkesin kendi eşyasını taşıması gerektiğini sakince anlatarak ilerledi King Cross'un tanıdık peronlarında.

"Hepimizin kendi eşyaları var, taşıyabileceğin kadarını alsaydın sen de."

"Anlamıyorsun Sehun, geride bırakabileceğim tek bir şey bile yok aralarında, hadi çok ağır bunlar lütfen."

Sehun derin bir nefes aldı. "Mezun ol da kurtulayım ya... Bıktım artık senden." İlerlettiği el arabasını durdurdu, yüzünde onaylamaz bir ifadeyle kuzenine bakarak, Chanyeol'ün ilerletmeye çalıştığı koca yığından bir bavul aldı.

"Aynı yıl mezun olacağız, hayatım." Chanyeol onu cevapladığında Sehun gözlerini devirdi.

"Trene yerleşirken bu çantayı aldığından emin ol, yoksa onu senin odana büyüyle bile yollamam." Sehun, ona sert olduğunu düşündüğü bir bakış atıp el arabasını hızlandırdı, dokuzuncu ve onuncu peronların arasından Peron Dokuz Üç Çeyrek'e vardı. Koca bir yaz, üzerinde çalıştığı yeni büyüleri ve yeni iksirleri denemek için sabırsızlanmıştı ve her an buna izinli olduğu, tamam, tam olarak izinli demeyelim, topraklara varabilirdi artık. Tanıdık bir sima görmek için etrafındaki heyecanlı yüzlere baktı. Jongdae ortalarda gözükmüyordu, bu Sehun'u biraz endişelendirmişti. Jongdae ara sıra ona muggle telefonuyla ulaşmıştı, ama genç oğlan baykuşunu yollamamak konusunda ısrarcıydı. Ve Sehun, her ne kadar Ravenclaw olsa da o aleti anlayamayacak kadar safkandı. Son konuşmalarında, aynı gün Diagon Alley'e gitme kararı almışlarsa da, Jongdae hiçbir yerde görünmemişti.

"Sehun!" Daldığı düşüncelerden tanıdık sesle sıyrıldığında rahatlamış yüzüne rağmen hafif sert bakışlarıyla kendisine doğru koşan çocuğa baktı. Bakışlarındaki o zorunlu sertlik, Jongdae'nin onun kucağına atlayıp boynuna sarılmasını engellemeye yetmemişti.

"Telefonun kapalıydı. Sana kaç tane mesaj gönderdim kim bilir! Nerelerdeydin?" Sonradan gelen hızlıca konuştu. Sonunda durduğunda Sehun'un omzunun üzerinden yanlarına yaklaşan Chanyeol'ü gördü. "Sen de mi buradaydın?" Chanyeol, onun tüm memnuniyetsizliğini yansıttığı sesine gözlerini devirdi.

"Ne hoş bir karşılama. Dikkat et Claw, pençeleri olan tek sen değilsin." Jongdae gönülsüzmüş gibi rol yapıp uzun olana sarıldı.

"Ee bu yıl oyununu izleyebilecek miyiz?"

Chanyeol derin bir nefes bıraktı, "Yeter Jongdae, üç yıl olacak neredeyse."

Jongdae ona küçümseyen bir bakış attı, elinde olsa üzerine atlayıp saçlarını yolardı. Bunun yerine Sehun'un yanına geri ilerledi. Tam o sırada kendi aralarında gülüşerek yürüyen iki yılandan ufak tefek olanı Jongdae'ye omuz atarak yanlarından geçti.

"Önüne bak kuzgun." Suçlu olmasına rağmen söylediği şeyle, ki açık olarak bir aşağılamaydı, Jongdae hafif sırıtarak ona döndü.

"Beş yıl boyunca okudun şu okulda, sana kattığı tek şey savrula savrula yürümek mi oldu Baekhyun, en azından sürünmeyi bırakmışsın ama. Dilini içine sok ve zindanına git hemen, ortamın IQ'sunu düşürdün."

"Bana baksana sen-" Baekhyun bozulmuş siniriyle onlara doğru bir adım atmıştı ki, Jongin çataldiliyle bir şeyler mırıldanırken, kolunu tutup önüne döndürdü onu. Sehun'un el arabasında oturan Poca'ya doğru bir bakış attı, kedi onun bu hareketine tüylerini kabarttı. Jongin, kediye, Sehun'un anlayamadığı bir gülümseme verdi ve tek bir şey söylemeden ilerlemeye devam ettiler. Sehun giden ikilinin arkasından bakıp derin bir nefes almak dışında bir şey yapamadı. Poca, ne zaman Jongin'i görse tüylerini kabartıyor, sonrasında da kendisiyle ilgilenecek birilerini aramaya başlıyordu. Sehun, bunu geçen yıl fark etmişti ve asla, asla anlamıyordu kedisini.

elisir | sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin