63. bölüm: Hint kınası

5.9K 378 377
                                    

Yediğim tekmeleri hatırlayarak dişlerimi sıktım ve sertçe gaz pedalına yüklenip arabamı tekrar hareket ettirdim. Bu Hintli çakala haddini bildirme günü gelmişti. Işık hızında evin önüne ulaştığımda aniden bastığım frenin etkisiyle arabamın teker lastikleri kuyruğuna basılan bir kedi gibi öterken aynı anda direksiyonu sağa kırarak ustaca park ettim. Geldiğimi fark eden çakalın arabama doğru geldiğini görünce çocukları arabadan çıkmamaları konusunda tembihleyerek dışarı çıktım ve Ashok itinin üzerine doğru yürüdüm. Yakasını kavradığım gibi sırtını arabamın motor kapağına yapıştırırken "Senin burada ne işin var lan!" diye gürledim Türkçe'de.

"Şu çıkışını İngilizce yapsan da adamcağız da anlasa ağam." diye uyaran iç sesim az önce adamcağız mı demişti? Ama bu beni daha da çok öfkelendirirdi ki... İç sesimin benim tarafımda olması gerekmiyor muydu? Karıma sarkan, bana toplu dayak attıran bu çakma Hint aktörüne adamcağız demek de neyin nesiydi?

"Ulan hain iç ses bir kere de benim tarafımda ol ya bir kere!" diye içimden sitem ederken bütün hıncımı arabamın motor kapağında yatan adamdan çıkardım. Gözüm dönmüş gibiydi, neler saydırıyordum ya da hangi dilde inanın hatırlamıyorum. İnsan benim gibi çok dilli olunca bir saydırmasyonun içinde Türkçe'den başlayıp Kürtçe'ye oradan da İngilizce'ye geçiş yapabiliyordu. Sözlü saldırının öfkemi dindirmeye yetmeyeceğini anlayınca hâlâ yakasında olan ellerimin kavramasını sıkılaştırarak onu tekrar ayağa kaldırdım. " Söyle! Söyle lan ne işin var senin burada!" diye tekrarladım sözlerimi İngilizce'de.

Elimi yumruk yapıp  havaya kaldırdım ve an itibariyle fiziksel saldırıya geçiş yapacaktım ki "Stop! stop please. I just brought İndian Henna." (Dur! Dur lütfen. Ben sadece Hint kınası getirdim). diye kıvrandı.

Yumruğum havada asılı kalırken şaşkın bir yüz ifadesiyle "Hint kınası mı?" diye tekrarladığımda "Evet Hint kınası, Asmin için." diye cevap verdi. 

Asmin'in adını söylemesiyle tekrar kan beynime sıçradı. "Lan çakal sana mı düştü benim karımın kınası!" diye gürlerken havadaki yumruğumu çenesinin sağ köşesine indirdim. Ashok iti sola doğru savrulurken düşmesine izin vermedim. Tekrar yakasından kavrayıp bir daha indirdim yumruğumu yüzünün tam ortasına. Bedeni 180 derece dönerek yere serildiğinde aynı onun üzerime gönderdiği çakalların beni tekmelediği gibi ben de onun soluğunu kesene kadar tekmelemek istiyordum ki ardımdan duyduğum sesle duraksadım.

"Ezman dur sakın yapma!"

Başımı çevirip sesin geldiği yöne doğru baktım. Seslenen Boran'dı. Bana doğru gelip omuzumdan tutarak beni kendine doğru çevirdi.

"Oğlum n'apıyorsun? Ashok'u senden özür dilemesi için ben çağırdım." dedi.

"Sen mi?"

"Evet ben! Onun hiçbir şeyden haberi yokmuş. Sana kimlerin saldırdığını bile bilmiyor."

Boran'a bakarak "Sen de inandın mı buna?" diye sordum. İnanamıyorum en iyi arkadaşım, kardeşim dediğim, kankam ya, kankam bu adama nasıl inanırdı? Hayal kırıklığı içinde omuzumdaki kavramasından sıyrılarak bir adım geriye attım.

"Evet inandım." diyerek tekrar kavradı omzumu. "Bak Ezman." deyip duraksadı. Onunla göz teması kurmamı bekledikten sonra konuşmaya devam etti. "Sen düğünle meşgulsundur diye geçenlerde polisi aradım şikayetimiz hakkında bilgi almak için. 'Hâlâ patlamayı araştırıyoruz çok meşgulüz' diyerek geçiştirdiler beni."

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Where stories live. Discover now