16. Bölüm Bal ayısı

24.3K 1.1K 179
                                    


Terasa kahvaltıya indiğimizde sofra kuruluydu. Annem Asmin'e ters bir bakış atarak "Oh işin iş gelin hanım, her sabah hazır sofraya kuruluyorsun bakıyorumda, daha elinin mağfiretini göremedik," dedi imalı bir ses tonuyla.

Asmin sandalyeyi çekip masadaki yerini alırken "Sen tasalanma hanım ağam, yarın kahvaltılar benden," deyince "Olmaz!" diyerek araya girdim. İkisi de benim bu çıkışıma şaşırarak baktığında yüzüme yapmacık bir gülümseme takınarak "Unuttun herhalde karıcığım, yarın İstanbul'a gidiyoruz," dedim.

"İstanbul mu? İstanbul'da nerden çıktı!" diye çıkışan anama bakmadan "blayına" diye mırıldandım.

Annem "Ne ayına ne ayına?" diye sorduğunda Sefa Merve tek bir ağızdan "Bal babaanne bal bal!" diyerek kıkırdamaya başladılar.
Annemin kaşığı tereyağlı bala daldırarak "Ne balı oğlum, burada bal yok mu da sen İstanbul'a bal almaya gidiyorsun?" sorusunun ardından ikizler masada kahkaha tufanı koparırken Sefa'nın "Babaanne bu bal başka bal" demesiyle küçük berdelim de kendini tutamayarak gülmeye başladı. Ben gülmedim çünkü gözlerim çoktan gülerken kenarları kıvrılan gül yapraklarına kaymıştı. Gülmek bir insana bu kadar mı yakışır Allah'ım.

Babamın, "Sefa bu terbiyesizlik de nedir, edep yahu!" diyen otoriter sesi kahkahaların kesilmesine sebep olurken "Hanım balayına gideceklermiş, hani şu yeni evlilerin gittiği tatil var ya işte ondan," diyerek konuya açıklık getirdi babam.

"Haa anladım ağam, sağ ol," diyerek ekmeğine tereyağı-bal karşımı sürmeye devam eden anam "Balayıymış, bir bal ayımız eksikti?" diye homurdanarak ekmeğini ağzına götürdü.

Dolu bir ağızla homurdanmaya devam ederken "Ben anlamıyorum ki çiçek her yerde çiçek, arı her yerde arı, bu gençler illaki bal almak için tatile mi çıkmaları lazım. Bizim zamanımızda böyle miydi, bir oda yetiy..."

Babamın esmer teni utançtan kırmızıya dönerken "Hanım hanım, kendine gel! Neler zırvalıyorsun sen!" diye çıkışmasıyla masada tekrar kopan kahkaha tufanına bu sefer ben de eşlik ettim. Bir taraftan da gülerken gözlerinin içi gülen karıma bakmadan edemiyordum. Yeşil ovalarda çiçekler açıyordu adeta o gülünce. O çiçeklerden annemin deyimiyle bal almadan edemiyordum.

"Hah şöyle! Yola gel biraz!"

Kahkahalar eşliğinde yaptığımız kahvaltının ardından masadan kalkarken "Asmin ben şimdi çarşıya  gidip biletlerimizi alacağım sen de bavullarımızı hazırla," dediğimde annem "Ben de seninle geleyim oğul işim var çarşıda," diyerek ayağa kalktı.

Ben annemle çarşıya giderken gözümün bir ucuyla karımın odamıza girdiğini gördüm. Çarşıda ben uçak şirketinin satış bürosuna gittiğinde annemle ayrıldık. Bir süre sonra anlaştığımız yerde buluştuğumuzda annemin elindeki poşetlerin sayısına bakarak "Hayırdır anam, tüm çarşıyı satın almışsın nerdeyse," diye takıldım biraz.

"Hee Vallaha, karar veremedim bir türlü ben de hepsini aldım."

"İyi etmişsin anacığım çeşit çeşit giyersin," dediğimde annemin yüzünde beliren sırıtmaya bir anlam veremesemde üzerinde durmadım.

Eve döndüğümüzde bizi kapıda karşılayan Ayşe'ye annemin direk Asmin'i sorması iç sesime: "N'oluyoruz ya, senin karın o, ilk senin sorman gerekmez mi?" dedirtse de ben sesimi çıkarmadım.

"Gelin ağam odasında hanım ağam."

Bunu duyar duymaz annemin aceleci bir tavırla merdivenleri çıkması beni meraklandırmıştı doğrusu. Ardı sıra ben de çıkmaya başladım merdivenleri. Odamın önüne geldiğimde kapı aralığından annemin elindeki poşetleri Asmin'in eline tutuşturduğunu gördüm. Karım "Bu nedir hanım ağam?" diyerek poşetlerin içine baktığında yanaklarında beliren pembeler merakımı daha da uyandırsa da sessizce onları dinlemeye devam ettim.

"Bana bak gelin kızım, İstanbul'da ne yap ne et bizim oğlanı kendine yak. Bu poşetlerde beyaz hariç her renkten gecelik var."

"Ama hanım ağam..."

"Aması maması yok kızım, ben oğlumu bir daha gavur memleketine göndermek istemiyorum."

"Tamam sen istemiyorsun da hanım ağam ama oğlun."

"Aması maması yok gelin. Sen onu kendine bağlayıp kucağına bir de nur topu gibi oğlan çocuğu verdin miydi, bir daha gitmez. Anlandın mı?"

Demek kendine bağlayacakmış beni... hem de nur topu gibi bir oğlan ha. Ulan ana... Öfkeyle kapının kolunu kavramıştım ki kapıyı ittirip açmaktan son anda vazgeçtim. Anamın dedikleri içimde bir yanardağı patlamasına neden olmuştu fakat karımın ne diyeceğini de çok merak ediyordum, bu yüzden sessiz kalıp kapı aralığında dinlemeye devam ettim.

Asmin, "Anladım hanım ağam, ben sadece neden beyaz yok diyecektim?" diye cevap verince kan beynime sıçradı. Ne yani itiraz etmeyecek miydi? Neler dönüyordu bu konakta? Pür dikkat dinlemeye devam ettim.

Annem aldığı gecelikleri poşetlerden çıkarıp yatağın üzerine bırakırken "Çünkü düğün gecesi aldığım beyaz gecelik pek işe yaramamış galiba." diye sorunca Asmin utangaç bir şekilde kikirdemeye başladı.  "Yaramaz olur mu hanım ağam, Ezman ağam küçük dilini yuttu beni öyle görünce," dediğinde ben öfkeden kapı kolunu sıkarken anam da mutluluk çığlıkları atıp Asmin'e sarılıyordu. Sarılmasını gevşetip gelinin yüzünü şefkatle okşarken "Aferim güzel gelinim hadi göreyim seni, oğlumun kendi topraklarında, burada kalmasını  ancak sen sağlarsın," dedi. Asmin'in başını olumlu bir şekilde salladığını gördüğümde sinirden artık gözümün seğirdiğini farkettim. Odadan çıkan anneme yakalanmamak için hemen bir köşeye saklandım.

Bunlar ne zaman bu kadar samimi olmuşlardı da bana tuzak kurar olmuşlardı. Hani anam her gün bir laf sokuyordu karıma? Küçümsüyordu sürekli onu? Hepsi bir yalan mıydı? Beni burada tutmak için oynanan bir oyun muydu?  Ben de kendi kendime Mardin'de yetişmiş bir kız nasıl bu kadar cüretkar olur diyordum, demek hepsi annemin gazıyla oluyormuş. Karım annemle bir işbirliği içindeymiş demek.

"Alacağın olsun Asmin. Sen görürsün kim kimi kendine bağlıyormuş..."

Akşam olunca evdekilerle vedalaşıp yola çıktık. Havalimanında bütün prosedürleri tamamlayıp uçağa bindiğimizde, ilk defa uçağa binen karım heyecanla elimi tuttuğunda, elini dudaklarıma götürerek avuç içine bir öpücük kondurdum. Sonra onun üzerine doğru sarkarak güvenlik kemerini takarken aramızdaki mesafeyi bilerek sıfıra indirip ılık nefesimle boyun girintisini okşamaya başladım. Gerilmeye başladığı kesik kesik çıkan nefesinden belli oluyordu. Çapkınca gülümseyerek "İstanbul'a hazır mısın Hanım ağam?" diye sorduğumda başını belli belirsiz sallarken tedirgin yeşilleri benim bu ani yakınlığıma bir anlam veremiyordu. Kendi kemerimi de taktıktan sonra oturuşumu dikleştirip imalı bir ses tonuyla "Artık Mardin'den gittiğimize göre evliliğimizi dolu dizgin yaşayabiliriz." dememle şaşkınlıktan sıçrayan kadının elini sıkı sıkı tutarak bana ürkekçe bakan yeşillerine doğru sokuldum." Ne bakıyorsun şaşkın, karım değil misin?" diye fısıldadığımda Küçük Berdelim o küçük dilini yutmuşçasına susuyordu. Yanaklarında ise şakayık gülleri açıyordu. Utanmıştı. Eh tabii ona gaz verecek hanım ağası yoktu artık yanında. Uçak kalkışa geçtiğinde Asmin elimi bırakıp korkuyla koluma sarıldığında onu şimdilik rahat bırakmaya karar verdim. Kulağına "Korkma sevgilim ben yanındayım, seni hiç bırakmayacağım." diye fısıldadığımda karımın sesli yutkunuşu içten içe gülmemi tetiklese de oldukça samimi görünmeye gayret göstererek kolumu omzuna atıp onu kendime doğru çektim. Saçlarının arasına bir buse kondurup onun sakinleşmesini beklerken "Sen görürsün Asmin Hanım el mi yaman bey mi yaman," diye geçirdim içimden.

Uçağımız havalanıp Mardin'i geride bıraktığında ben de küçük ama boyundan büyük işlere kalkışan Küçük Berdelim'i nasıl ava giderken avlarım diye düşünmeye başladım. Onların planını nasıl alt ederim bilmiyordum ama bildiğim bir tek şey vardı ki o da bu Küçük Cadı'ya ne av ne de tav olacağımdı.

                      

Selam arkadaşlar 😄😄

Nasıl gidiyor hikayem?

Sizce kim av kim tav olur?

Eğer bu kurgumu beğendiyseniz sizi diğer kurgumada davet ediyorum. ☺️☺️
Bozuk Para kitabıma bir şans verip okur musunuz? 🙏🙏🙏

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Where stories live. Discover now