45. Bölüm: Morun elli tonu

13.1K 765 167
                                    


Aslında önceden olsa bir şekilde ayağa kalkıp dalardım hepsine fakat başıma darbe alıp Asmin'i tekrar unutmaktan ölesiye korkuyordum. Unutursam kaybederdim. Gerçi zaten kaybetmiştim, artık aşık olduğum kadının mecburiyeti olmuştum. Abisinin ve kız kardeşimin hayatını kurtarmak için karımdı hâlâ ve bu yüzden boşanmamıştı benden.
Günlerdir yüzüme bir kere dahi bakmamış, yalandan bile gülmemişti daha önceleri gamzelerine öldüğüm kadın.

Güldükçe yanağında açan gülleri solduran bendim. Onun gözlerinde doğan yıldızları söndüren yine ben.
Bedenimde hissettiğim ağrılar göz kapaklarımın düşmesine neden olurken sevdiğim kadının çehresi belirdi gözümün önünde.

"Gözlerine meftun olduğum kadın... şimdi o gözlerin bana çok uzak. Yine bakacak mısın bana öyle sıcak sıcak? Bakmazsan kalbim yarım kalacak."

Yediğim tekmelerle yarı baygın bir şekilde yerde yatarken uzaktan kusursuz bir İngilizce aksanıyla "Hey n'oluyor orada!" diye gürleyen tanıdık bir sesle gözlerimi araladım. Sesin sahibi koşarak bizim tarafa doğru yaklaşmaya başladığında Hintli çakallar seslenenin hiddetinden korkmuş olacak ki birden bire duraksayıp sesin geldiği yöne doğru baktılar. Aralarından biri dehşet içinde "It's our English teacher, run!" (İngilizce öğretmenimiz, koşun) demesiyle beni yerde öylece bırakıp kaçtı çakal sürüsü.

Onları uzaklaştıran sesin sahibi bana ulaştığında dizlerinin üzerine çöküp "Are you alright?" (İyi misin) diyerek eliyle omzuma dokunduğunda başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim.
Beni kurtaran adam can dostum Boran'dan başkası değildi. Kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum ve boğuk bir ses tonuyla "Boran?" diye seslendim.

"Ezman... Sen... Neden... Nasıl?"

"Sonra anlatırım," derken ellerimi asfalta ittirip kalkmaya çalıştım fakat sırtımda hissettiğim keskin ağrı nedeniyle tekrar bıraktım kendimi yere. Boran kollarımdan tutarak kalkmama yardımcı oldu ve arabamın kapısını açarak beni şöför koltuğunun yanına oturttu. Kendisi de direksiyonun başına geçtiğinde "Neler oldu anlat?" diyerek arabayı hareket ettirdi.

"Asmin'i almaya gelmiştim..." diye başladım anlatmaya. Tabii ki ona Asmin'in bana koyduğu kurallardan bahsetmedim. Onun kTı kurallarına rağmen ona sarılıp öptüğümü de söylemedim. Evdeki herkes bizi barıştı biliyordu ve biz mutlu bir çifti oynuyorduk onların yanında. O yüzden aramızda geçenleri kimseye anlatamazdım. Boran'a bile.

Onun yerine Asmin'i almaya geldiğimde Hintli bir adamın karıma asıldığını gördüğümü, Asmin'in gitmesini bekleyip adamı kemiklerini kırmakla tehdit ettiğimi ve sonra da arabama binmek isterken birkaç Hintli tarafından saldırıya uğradığımı anlattım.

Boran dikkatini yoldan çekmeden sorularına devam etti. "Adam kim peki? Öğrenci mi? Adını biliyor musun?"

"Hıhı... galiba... adı Aa Bok gibi bir şeydi?

Boran söylediğime gülerek "Ne boku ya? Adam akıllı bir isim söyle, yarın yönetim kuruluna şikayet edeceğim onu," dediğinde sesimi hafif yükselterek "Adamın ismi boksa ben ne yapayım oğlum!" diye atıldım. "Hatta bir de 'A' vardı önünde."

Trafik lambası kırmızı yanınca Boran frene basarak arabayı durdurdu. "Nasıl yani?" diye sordu başını sağa çevirerek. "Adamın ismi Aaa... Bok mu?"

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt