39. Bölüm: Hafıza kaybı.

13.8K 753 144
                                    

Boran'la birlikte Londra üniversite hastanesine geldiğimizde direk acil servis'e gittik. Boran beni hastaymışım gibi bir yatağa yatırıp doktorla birlikte odadan çıkınca kapının önünde konuşmalarını duydum. Patlamada kafasına bir şey isabet etmiş şimdi kendini 21 yaşında sanıyor diyordu benim için. Daha sonra benim duyamadığım bir şeyler daha konuşup yanıma geldi. "Ne dedi doktor?" dercesine başımı havaya kaldırdığımda "Kan alacaklar bir de beyin emarı çekecekler," dedi.

"Anladım, sonra tekrar eve dönebilecek miyim? Çok yorgunum ve bir an önce kendi yatağımda uyumak istiyorum," dediğimde Boran rahatsız hissetmiş bir şekilde boğazını temizledi.

"Şey..." dedi gözlerini kaçırarak.
"Sen bizim evden çıkalı beş sene oldu aslında... Senin odana Berfin geçti."

"İyi tamam ben de Berfin'in odasında yatarım o zaman."

"Şey..."

"Yine ne var!" diye çıkıştım. Yuvam olarak gördüğüm evde artık bana yer yok muydu yani? Mahçupça alnını ovalayan arkadaşıma "Beni evde istemiyorsan açık açık söyle! Şey şuy diye lafı geveleyip durma!" diye sitem ettim.

"Yok hayır öyle değil, orası senin de evin biliyorsun," dediğinde "Ee... ne var o zaman!" diye atılırken sesimi hafif yükselttim.

"O odada Asmin yatacak büyük bir ihtimalle. Birlikte kalmak istersen..."

"Ne! Birlikte kalmak mı? Oğlum bence sen de bir beyin emarı çektir. İyi misin sen?"

"Neden olmasın? Çok iyi olur aslında," diyen iç sesimin pörtlemesiyle yeşil gözlü afetle aynı odada kaldığımı gözümde canlandırdığımda beni bir ateş bastı. İç sesim haklıydı, bu çok da kötü bir fikir değildi.

"Aslında benim için hava hoş ama kuzeninin benimle aynı odada kalmayı kabul edeceğini düşünmüyorum," derken yanaklarım istemsizce kızarmaya başladı. Ben ne diyordum Allah aşkına, adamın kuzeni hakkında nasıl konuşuyordum böyle? Yeni çıkmaya başlamış sakallarımı kaşıyarak Boran'a mahçup bir bakış attım. "Kusura bakma dostum bir an senin kuzenin olduğunu unuttum," diye özür dileyerek göz teması kurduğumda Boran'ın kararsız bakışlarıyla karşılaştım.

"Şey..." dedi yine.

"Bu Boran da amma şeyledi bugün, bu işte bir bit yeniği var demedi deme."

"Amma da şeyledin oğlum bugün," dedim iç sesimin söylediklerini tekrar ederek.

"N'oldu ne var yine? Direk söyle ne diyeceksen!"

"Asmin aslında benim..."

Boran'ın sözünü bitirmesini beklemeden "Asmin senin neyin? Kız arkadaşın mı yoksa!" diyerek öne atıldım. Bu sözlerin ağzımdan çıkmasıyla kalbim bir an duraksadı. Onun bir başkasının ait olma fikri nedense canımı içten içe çok yakmıştı.

Boran "Yok! Hayır! Bu imkansız! O benim kız kardeşim sayılır," dediğindeyse dudaklarım kulaklarıma kaydı. Yeşil gözlü afet'e gönül rahatlığıyla yürüyebilirdim yani.

Arkadaşımın adımı söylemesiyle tekrar Boran'a baktım. Sanki bir şey demek istiyormuş da diyemiyormuş gibi bir hali vardı.

"Ezman... Asmin... Asmin aslında senin k."

"Are you ready Ezman," (hazır mısın Ezman) diyerek odaya dalan bir bayan hemşire Boran'ın sözlerini yarıda bırakırken düzgün fiziği, sarı saçları ve mavi gözleriyle tüm dikkatleri üzerine çekti. Ben bakmadım tabii çünkü aklım fikrim hâlâ Boran'ın kuzenindeydi. Tamam tamam şöyle gözümün ucuyla birazcık bakmış olabilirim. Sarışın hemşirenin oturmam için yanında getirdiği tekerlekli sandalyeye yerleştiğimde Boran'la birlikte emar odasına doğru gittik. Beyin emarı çekinip kan aldırdıktan sonra sonuçları beklemek için tekrar acil servise döndük.

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora