23. Bölüm: Yeşil gözlere yandım

18.2K 909 171
                                    


"Aaagh! Bacağım, bacağım! Biri bacağımı kesti galiba!"

Ben "Korkma kramp girmiştir," diyerek onu rahatlatmaya çalıştım fakat Asmin benden çok bacağıyla meşguldü. Ağrıyan bacağını kaldırıp baldırını tutmaya çalışırken dengesini kaybedip "Aaayyy!" diye bağırarak yana düştü. Eğilip onu kaldırmak istediğimde boğulma refleksiyle boynuma asılıp kendini suyun yüzüne beni de suyun altına doğru itekliyordu. Yüzeye çıktıkça "Asmin dur! Boğulacağız bu şekilde," diye bağırsamda Küçük Berdelim çırpınmaktan beni duymuyordu bile. Bu işe acele bir çözüm bulmazsam ikimizde genç yaşta tahtalı köyü boylayacaktık.

Suyun üzerindeyken derin bir nefes alarak Asmin'in beni aşağı çekmesini beklemeden suya daldım. Suyun içinde kuş gibi çırpınan karımın ağzına daha fazla su kaçmaması için dudaklarımı dudaklarına bastırdım ve nefessiz kalan ciğerlerine nefes üfledim. Bronşlarının oksijen ile temas etmesi anında etki yaratarak sakinleşmesini sağladı. Tekrar paniğe kapılmasını beklemeden onu kucağıma kaptığım gibi suyun yüzeyine çıkardım. Anında kollarını boynuma dolayarak korku dolu bakışlarla gözlerime baktı. Bir insan korkarken bile bu kadar güzel bakabilir miydi?

"İnsan sevdiğine bakınca her bakışı güzeldir," diyen iç sesimle birlikte beynimi bir soru işareti işgal etti. "Acaba Asmin de benden hoşlanıyor muydu? Benim ondan hoşlandığım gibi. Evet, evet doğru duydunuz... hoşlanıyorum ondan. Hatta boğulmadan önce bunu itiraf edecektim neredeyse.

"Senin karın hoşlanılmayacak bir kadın değilki Ezman ağam, kör adama sorsan güzelliğini o bile anlatır sana ne kadar güzel olduğunu."

Mecburiyet'im kucağımda kumsala doğru yürürken iç sesime içten içe saydırıyordum. Bir de kör adam çıkarmıştı başıma. "Kör adam nereden bilsin gerizekalı mankafa," diye geçirirken içimden aslında bu kelimeleri kendime söylediğimi farkederek içimden bir tövbe estağfurullah çektim. Sonuçta iç ses de bendim değil mi? Ya da değil miydim?

Şezlonglara ulaştığımızda Asmin'i oturtup benim tarafımdaki havluyu almak için uzandım. Havluyu etrafına sarıp onu kurularken gözleri benimle göz teması kurma çabası içindeydi. Bense sürekli gözlerimi kaçırmakla meşguldüm çünkü ellerim onun bedeninde havluyla gezinirken gözlerine bakarsam kendimi yine kaptıracaktım aramızdaki o karşı konulmaz çekime.

Bakışarak benimle iletişime geçemeyeceğini anladığında "Beni suyun altındayken niye öptün?" diye sordu. "Öpmedim ki hayat öpücüğü verdim," dedim sesimin titremesini kamufle ederek.

"Tamam hayat öpücüğümüdür nedir sonunda öpücük değil mi? Öptün işte."

"Hayır o öpücük sayılmaz çünkü o hayat öpücüğü. Adı öpücük ama değil aslında, boğulan insanların hayatını kurtarmak için yapılır," dediğimde "Sen şimdi beni öperek benim hayatımı mı kurtardın ağam?" dedi.

"Evet."

"Hımm, peki hiç başkalarının hayatını da bu şekilde kurtardın mı daha önce?"

"Hayır ama gerekirse yaparım."

"Peki ben de kurtarabilir miyim başkalarının hayatını bu şekilde?" diye sorduğunda bu günlerde sık sık yaşadığım kıskançlık krizim yine baş göstermeye başladı. Fazlasıyla yüksek çıkan bir sesle "Hayır!" diye bağırdım.

"Ne yani illaki senin boğulmanı mı bekleyeceğim hayat öpücüğü vermek için?" dediğinde aklıma düşen şeytanlıkla ağzım kulaklarıma kaydı.

"Beni öpmek için illaki boğulmama gerek yok ," dedim sırıtarak.

Asmin kararsız bir şekilde "Hımm, öyle mi diyorsun? Bilemedim şimdi... öpsem mi ki?" derken kendimi küçük bir çocuk gibi başımı onaylayarak sallarken buldum.

İstikamet Londra                                      (Töre Mecburiyetim kitabı)Where stories live. Discover now