38. KASIMPATI

59K 1.9K 1.1K
                                    

6 bin kelimelik uzun bir bölüm oldu 🧡

Yazım yanlışlarım olabilir kontrol edemedim. Kusura bakmayın lütfen... diyorum ve sizi bölüme alıyorum. ♡

Birde satır arası yorumlarınızı ve oyunuzu bekliyorum 🧡

Toprakla uğraşmak hep çok iyi gelmiştir bana. Heyecanımı, stresimi, negatifliğimi alır götürür üstüne bir de tarifsiz bir huzur verirdi bana. Şimdi olduğu gibi. Karan'ın misafiri adı lazım değil bay üvey evlat yukarıda olmasını umursamadan Tahsinden istediğim krizantemleri ekiyordum.

Tahsinin meraklı bakışlarını üzerimde hissediyordum ama yanıma gelmek yerine uzaktan bakıyordu. Toprakta açtığım küçük çukurdan sonra güneşin altında ellerimi gözlerime siper ederek Tahsine bağırdım. "Buyur yenge." diyerek hemen hareketlendiğinde saniyeler içinde yanımda bitti.

"Bir şey merak ediyorsan sorabilirsin." dedim tekrar toprakla uğraşmaya dönerek.
Biraz durdu. Başını kaşıdı, sağa döndü, sola döndü. En sonunda "ya yenge sen ne alaka neden toprakla uğraşıyorsun. Üstün başında battı, abim çağırırdı birini." dedi. Yüzümde gülümsemeyle onu dinlerken "seviyorum ben uğraşmayı." dedim. "Hoşuma gidiyor, huzur veriyor."

Dudak bükerek bana baktı. "Yani ne bileyim Hale Seçkin profiline şu manzara hiç uymuyor." dedi.

"Sende beni araştırmıştın tabi değil mi ?" dedim. Alışmıştım artık hepsinin bu tavırlarına. Ayıplamıyordum. "Yenge yani abim isteyince biliyorsun el mecbur." dedi utana sıkıla. Bu iki oluyordu bugün. İkinci kez utanıyordu Tahsin. Sevecen, sempatik bir adam oluyordu tatlı tatlı utanınca. "Biliyorum biliyorum sorun yok." dedim.

"Tamam yenge. Yanlış da anlama beni. Seçkin bir ailenin kızı Hale Seçkin. Şaşalı bir hayat, lüks yaşam. Ama şimdi önümde toprağın içinde krizantem ekiyor." dedi.

Önceki söylediklerine takılmadım. "Çiçeğin adını biliyorsun." dedim şaşırarak.

"Aldığım yerdeki yaşlı adam sağolsun huysuzluk çıkardı sen krizantemi ne yapacaksın diye. Naif değil mişim ben bakamazmışım. Dedim naiflikle ne alakası var bana dedi ki olmaz. Senin adını verince baştan desene evlat dedi verdi çiçekleri. Seni tanıyor galiba yenge." dedi Tahsin.

"Evet tanıyor. Çiçeklerin dilinden çok iyi anlar özellikle krizantemlerin. Zor bir çiçek, zorlar insanı. Herkes bakamaz." dedim.

"Zoru severiz." dedi Tahsin konuyu çok başka yere çekerek. Eh en fazla bu kadar oluyordu onun gibi bir adam için çiçeklerden konuşmak bile mucizeydi.

Tahsin yanımdan gittikten sonra bahçeyle uğraşmaya devam ettim. Güneşin altında zor oluyordu ama aldığım keyifin yanında bu hiç önemli değildi. Çıkan bir iki yabani otu kesmek için yere oturarak bağdaş kurdum. Aklım sürekli olarak Karan'a gitsede düşünmemeye çalışarak kendimi işime veriyordum.
Kafam dağılsın diye şarkı mırıldanmak en iyisiydi.

"Begonvil boy vermiştir şimdi yasemen basmıştır Bodrumu." Sezen Aksu'ya bayılıyordum. Gerçi kim bayılmaz ki.

"Kokusu geldi rüzgarın bir kelebek öptü boynumu." gülümsedim.

"Hangi kelebekmiş o." diye bir ses duyduğumda kafamı kaldırdım hemen. Karan tam karşımda elleri cebinde beni izliyordu. Hiç fark etmemiştim geldiğini. Bana doğru yürüyüp yanıma geldiğinde dizleri üzerine çöktü. Yüzlerimizi aynı mesafeye getirdi. "Hangi kelebek öpebilir meftunu olduğum boynunu." dedi parmaklarının sırtıyla boynumu okşarken. Saçlarımı da geriye atıp boynumu daha da açığa çıkartıyordu.

BERCESTEWhere stories live. Discover now