•2•

522 63 176
                                    

               28.08.22

     -Suzan Hacıgarip - Yol Arkadaşım-

İstanbul'un derimize işleyen soğuğu, çenemi titretmeye başlarken o -hala adını öğrenemedim- büyük eliyle direksiyonu sıkıyor, diğer elini de yanına bırakarak avuç içini parçalarcasına sıkıyordu.

Üstüme attığı ceketine daha sıkı sarılırken, o bir anda transtan çıkmış gibi bana döndü. ''Üşüyor musun?'' diye sordu. Cevabımı bile beklemeden, ağzının içinde anlayamadığım bir küfür mırıldandı ve klimayı açtı.

Olayın etkisini hala üzerimden tam atamamıştım ama çaktırmıyordum. ''Adını bile söylemedin,'' dedim onu kafasının içindeki gürültülerden çıkarıp bu ana döndürerek. İfadesi hala sertti. ''Bulut,'' dedi tek düze bir sesle.

''Ben de Gü-''

''Güneş,'' dedi sözümü keserek. Yüzüme bile bakmıyordu. Gözü hala yoldaydı, ve tek bir noktaya odaklıydı. ''Adını biliyorum, nerede yaşadığını, sabah uyanınca yüzünü bile yıkamadan önce anneni öptüğünü, sabahları nutellalı pankek yemeye bayıldığını, düz yolda yürüyemediğini, pamuk şeker yemeyi çok sevdiğini, yalan söylediğinde, kolyenle oynadığını, çocukları çok sevdiğin için anaokulu öğretmeni olmak istediğini... Hepsini biliyorum.''

Şaşkınlıktan aralanan dudaklarıma, sonuna kadar açtığım gözlerim eşlik ederken, sanki yerime çivilenmiştim. Hareket bile edemiyordum. ''N-nasıl?'' diye sordum şaşkın bir sesle. ''Nereden biliyorsun?''

Onun evinin önüne vardığımızda, arabayı yolun kenarına park ederek sertçe el frenini çekti. Belli ki hastaneye gitmeyecektik. ''Hepsini zamanla öğreneceksin,'' dediğinde kafam iyice karışştı. Sormam gereken bir sürü soru vardı. Konuşmama izin vermeden söze girdi.

''Evimde rahatsız olursun ben Burak'ı arayayım getirir buraya malzemeleri. İçinde rahat eder hem.'' Gülümsedim. Bu konuyu kısa süreliğine rafa kaldırdım, çünkü elinin hali çok daha acil bir durumdu. ''Teşekkür ederim, sevinirim. Yoksa uyuyamazdım bu gece.''

Ardından kuzeni olduğunu söylediği Burak'ı aradı Burak hemen yanımıza geldi, Bulut'un o halini görünce sorgulasa da Bulut kısa cevap verip onu susturdu. Ve gerekli malzemeleri getirdikten sonra kısaca selamlaşıp motoruna binerek yanımızdan ayrıldı.

''Yoksa sen?'' diye sordum yapbozun parçaları yavaş yavaş yerine otururken.

Yine sözümü kesti ve hiç tereddüt etmeden cevap verdi. ''O mesajları sana ben yolladım. Pamuk şekeri de.''

Her kelimesinde kaşlarım daha da çatılırken, ''Ama ben seni ilk defa görüyorum,'' dedim.

Dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldığında, bir an affaladım. Nasıl böyle nefes kesici görünebilirdi? Gülüşü çok samimiydi ama bir o da kadar da etkileyici... ''Çünkü, okula yeni geldim,'' dedi bilmiş bir şekilde beni daldığım gülüşünden çekip çıkararak. ''Ama seni ilk görüşüm değil. Neyse bunları şimdi konuşmanın sırası değil. Yeterince geç kaldın, yapalım şunu. Yoksa öylece kalsın, umurumda bile değil.''

ÇOCUKLUĞUM | LiseWhere stories live. Discover now