16. / Kesit

32 0 0
                                    

''Sen gerçekten delisin!'' dedim büyülenmiş gibi etrafıma bakarken. Gerçekten oldukça şık bir restauranttı ve göl kenarıydı. Normal dışarıya çıkar gibi giyindiğim için bu ortama biraz spor kalmıştım, o yüzden biraz utanmıştım.

Bulut elimi sımsıkı tutup, beni göl kenarının olduğu bir masaya oturttu ve kendisi de hemen tam karşıma geçti. ''Ne yemek istiyorsun?''

Garson gelip bize menüyü bıraktığında Bulut'a saygıyla selam verdikten hemen sonra bana da selam verdi ve gitti.

''Burayı tanıyor musun?'' diye sordum sorusunu es geçerek. ''Adamın gözlerindeki korkuyu gördüm. Seni rahat ettirmek için çırpındı resmen.''

Bulut, hiçbir şekilde duruşunu bozmadan, bana bakarak cevap verdi. ''Saygı duymak zorundalar, onların işi bu ve yıllardır buraya gelir babam. Aslında babamdan daha çok ürküyorlar, ondan bu tavırları.''

Kaşlarımı kaldırdım ve samimi olmaya kısa bir gülümsemeyi yüzüme aşılarken, bir yandan menüye bakmaya devam ediyordum. Hepsi yabancı kökenli kelimelerdi ve ben hiçbir şey anlamıyordum.

''Yardım edebilir misin bana? Ne yiyebilirim? Menüde ne yazdığını pek anlamıyorum da.''

Alaycılıktan uzak anlayışlı bir şekilde dudakları yukarı kıvrıldı ve o etkili gülümsemesi yüzüne iyice yayıldı. Hayran hayran bakıp iç çekmemek için kendimi zor tutmuştum. ''Sushi denemek ister misin?'' diye sordu menüye biraz daha göz gezdirirken. Ben ise gözlerimi menüden almış ve ona bakmıştım. Daha doğrusu bakakalmıştım. Çiğ balık nasıl yiyebilirdim ki?

''Bakma öyle,'' dedi güzel gülümsemesi yüzüne yayılırken. ''Pişmiş balık olacak. Çiğ olanı yiyemezsin biliyorum.''

Sanki içimi okumuş gibi davranmasına eriyordum. Evet, resmen eriyordum. Sanki içimi açıp bir kitap gibi okuma özelliği vardı onda. Ya da ben çok şeffaftım.

''Annen arıyor,'' dedi masanın üzerindeki telefonumu işaret ederken. Haydi bakalım, şimdi annene ne diyeceksin Güneş? Biraz daha telefon çalarsa annem ortalığı ayağa kaldırırdı eminim. Tedirginlikle telefonu elime aldım ve yeşil tuşa basarak kulağıma götürdüm.

''Efendim anneciğim?'' dedim sanki hiçbir şey olmamış gibi mırıldanır bir şekilde konuştum.

''Neredesin Güneş? Bu kadar gecikmenin alemi var mı kızım?''

Seslice yutkundum. Bulut'un ise kaşları çatılmış ve önemli bir şey dinliyormuş gibi beni dinliyordu.

''Haklısın anneciğim, Bulut'la önemli bir konu konuşuyorduk. Saatin farkına varmamışız. Yarım saate evdeyim.''

Annem beni onayladı ve telefonu yüzüme kapattı. Ses tonundan sinirli olduğu çok net anlaşılıyordu. Ama Bulut'a güvenmeseydi, yeri göğü inleteceğinden emindim. Beni kolumdan tutup kaldırırdı buradan. Söz konusu Bulut olunca annem değişiyor ve ona duyduğu güvenden kaynaklı benim üzerime çok gelmemeye çalışıyordu. Yine de annemin iyi niyetini suistimal etmemeliydim.

''Annen merak etti değil mi? Nasıl çıkıp yanıma geldin bu saatte bilmem ki.'' Bulut'un sesi isyan doluydu. Akşam akşam tek başıma taksiyle geldiğim için ekstra kızgındı. Ortalığın hali malumdu çünkü.

Hızlıca yemeklerimizi seçip, yedikten sonra kalkmıştık. Tabii Bulut arabayı o kadar hızlı kullanmıştı ki, yarım saatlik yolu on beş dakikada gelmiştik.  

Bulut'un telefonunun çalmasıyla tam arabada inecek olan ben, içimdeki meraka karşı koyamadım ve olduğum yerde durdum.

''Efendim Hamdi?'' Sessizlik. Yüzündeki bütün kasların gerildiğini, yumruğunu sıktığını görebiliyordum. Çene kasları iyice gerilerek kendini belli etmişti. Böyle yaptığında her seferinde başı feci derecede ağrıyordu. Onu öfkeli görmek, kalbimin yerinden çıkacak gibi atmasına sebep oluyordu.

Onu sadece mutlu görmek istiyordum.

''Onu oradan sakın çıkarma. Beni bekleyin, bir şey yapmayın.''  

-

 Kısa bir kesitle geldim. Bomba gibi bir bölüm bizi bekliyor (❁'◡'❁)

Yorumlarınızı bekliyorum. :)

ÇOCUKLUĞUM | LiseWhere stories live. Discover now