1- Vedat'ın Köpekleri

54 5 0
                                    

Ne yengem ne de yeğenlerim, hiçbiri gelmemişti bu sabah kahvaltıya. Masada Meral annem, Aliye anne, babam, abim ve ben oturuyordum.

Meral annem sakindi, çünkü onun değil kumasının oğlu ölmüştü, kendi iki oğlundan biri evlenmiş ve boşanmıştı, biri de bugün zoraki bir evlilik yapıyordu. İstemese de üvey abisinin intikamı için evlenmeye zorlanıyordu.

Annem içten içe mutluydu, çünkü kuması acı çekiyordu. Aliye annenin boğazından tek bir lokma geçmiyordu. Annem ise rahat rahat lokmalarını yutuyordu.

Fuat abim sadece çay içiyordu, babam çayından son yudumunu alıp, "Ortak bir tanıdıkla haber gönderdim dün akşam, Vedat gelsinler konuşalım, biz konuşurken gençler tanışsın, demiş." dedi, "Akşam gidiyoruz."

Aliye anne masadan kalktı, "Siz gidersiniz." dedi, "Ben o eve ayak basmam!"

Fuat abim, "Haklısın, basma da zaten." dedi, "O eve anca damarlarına basmak için girersin o yüzden girme."

Babam abime ters bakışlar attı, "Ne var baba, olanı söylüyorum." dedi sırıtarak, ben istemsizce kikirdedim, babam elini kaldırıp, "Abiniz öldü azıcık insaf be!" dedi. Odağımı başka bir tarafa yönlendirirken abimden şu sözleri işittik hepimiz: "İnsafı olan ben değilim yani, baba, büyük oğlunun katilinin kızıyla küçük oğlunu evlendireceksin, ona rağmen ben insafsızım öyle mi?"

Bakışlarımı babama çevirdim, yüz ifadesini çok merak ettim.

Aliye anne ayakta dikilmiş kocasından bir cevap bekliyordu. Babam ona bakıp, "Özür dilerim, olması gereken bu." dedi, "Bir şekilde uzlaşmamız lazımdı..."

"Oğlumun intikamını almayacaksınız yani..." dedi Aliye anne, başımı iki yana salladım, "Alacağız ama şimdi değil." dedim.

"Fuat ölseydi?" dedi, gözlerime baktı, "Fuat ölseydi ne yapardın?" dedi. "O konağı başlarına yıkardım..." dedim.

Yanıma gelip diz çöktü, "Orhan abin değil miydi, onun için de yap, onun için de yık o konağı başlarına." dedi, "Hiç mi hatırı yok üzerinde?"

"Var, var ama bu hatırlık bir iş değil Aliye anne." dedim. Koluma koyduğu ellerinden biri tutup, "Şimdi biz uzlaşmazsak, büyüklük göstermezsek canımızı daha çok yakarlar. Daha çok kayıp yaşarız." dedim, "Sen bize ayak uydur, güven yeter..."

Aliye anne bir süre gözlerime baktı, "Yerde bırakmayın ama oğlumun kanını, tamam mı?" dedi, gözleri doldu, elini öpüp alnıma koydum, "Kalk hadi, yakışmıyor sana."

Aliye anne ayağa kalkarken annemin kınayıcı bakışlarını gördüm. Aliye anne yemek odasından çıktı, muhtemelen kendi odasına ya da gelinin yanına gitti, anneme dönüp, "Bakma öyle, aynısı başına gelir, kınadığını yaşarsın." dedim.

Babam başını salladı, "Ferhat haklı Meral." dedi. Kahvaltıdan sonra, bahçede otururken Akif abi elinde bir dosyayla geldi, babam ve abim ona şaşkın şaşkın bakarken ben Akif abinin bana uzattığı dosyayı aldım, "Ne o?" dedi abim göz kırparak. 

Çenemi dikleştirip, "Düşmanlarımızın zayıf noktaları, zaafları." dedim. Dudaklarını büktü, babama bakıp, "Küçüksün ötede dur dediğimiz adama bak, bizim aklımıza gelmeyecek işlere baş kaldırıyor." dedi gururla. Dosyayı açıp incelemeye başladım, "Bari sesli oku da biz de duyalım." dedi. 

"Vedat Ünal..." diyerek lafa girdim, dosyadan birkaç bilgiyi aklıma kazıyıp, "En hassas noktası, kızları." dedim, "Berfin ve Melek Ünal..." 

Abim, "Bu Berfin, senin okul arkadaşın olan Berfin mi?" dedi, başımı salladım, "Muhtemelen öyle." dedim. Vedat Ağa'nın dosyasını incelemeye devam ettim, "Zaafı" dedim, ikisi de bana baktı, "Bu adamın zaafı uyuşturucu." dedim. 

"Biliyoruz onu." dedi babam, başımı salladım, "Tek zaafı bu değil ama." dedim. Abim merakla bana baktı, "Kadınlar." diye mırıldandım, "Özellikle İtalyanlar." dedim. 

Abim elini ensesine atıp gülümsedi, "Boş boğaz!" diye mırıldandı, babam bana bakıp, "Başka düşmanımız var mı?" dedi, "Dostumuz yok ki!" dedim. "Tevfik'ten tut Latif'e kadar hepsi Vedat'a çalışıyor." dedim.

"Vedat ortadan kalkarsa, meydan boş kalırsa hepsi paşa paşa bize gelecek." dedi abim. Başımı salladım," Öyle olacak ama biz çoktan yeni ticaret hatları kurmuş olacağız." dedim. Babam bana anlam vermek ister gibi baktığında, "Rus bir şirketle anlaşma yapacağız, onların bize gönderdiği malları burada satacağız." dedim. Abim, "Kimse satacağız, müşteri yok." dedi, "Dağdakiler falan deme sakın, alırım ayağımın altına." 

"Müşteri var..." dedim, "Kim?" dediler aynı anda, Akif abi ceketinin iç cebinden bir fotoğraf çıkarıp ortadaki sehpaya bıraktı, "Türkiye sınırlarına dağılacağız." dedim, "İstanbul, Mersin, İzmir. Yavaş yavaş batıya yöneleceğiz."

Babam, "Peki neden?" dedi, "Çünkü buradakilerin kaç kuruşluk adam olduklarını öğrendim ben." dedim. Babam yüzüme baktı, ben konuşmadan, "Ahmet bey ve Abdullah bey dün geceki âleme gitmişler." dedi Akif abi. Babam Fuat abime baktı, "Çağır şirkete onları, feshet sözleşmeleri!" dedi. Abim başını salladı, " O kolay." dedi, babamın sıkılı yumruğuna baktım, elimi bileğine koyup, "Sen işleri bize bırak." dedim. "Aliye annenin yanında ol." 

"Öyle mi diyorsunuz?" dedi, abimle aynı anda baş salladık. Abim gıcıklık olsun diye, "Annemi de ihmal etme de..." diye söylendi. Gözlerine baktım, "Ne?" dedi, "Yok bir şey abiciğim, yok!" dedim.

Çaylarımızı içip, planlarımızı yaptıktan sonra babamı evde bırakarak şirkete gitmek için yola düştük. Merdan abi arabayı kullanıyordu, abim ve ben de arkada dosyaları kurcalıyorduk. O ara gözüme bir şey çarptı: sermayemizde açık vardı.

"Açık var." dedim.

"Ne var?" dedi abim, anlamamıştı, "Gelir gider raporunda, Harun amcanın raporunda açık var." dedim. "Bizim hesaptan para çekmiş." 

Dosyayı elimden aldı, uzun uzun inceledi, ön koltukta oturan Mustafa'ya, "Şu dekontları incelesenize, kim kime ne kadar para vermiş, ne zaman vermiş öğrenin bir!" dedi. Sonra bakıp, "Aferin lan!" dedi gülerek. 

Şirketin kapısının önünde duran arabadan indik, beraber şirkete girdik. En son ben buraya babamdan para istemek için annemden gizlice gelmiştim. Annem kartlarıma el koymuştu ben de babama onu şikayet edip kart istemiştim. Abim şirkete girdiğinde, danışmadaki kız ona selam verdi, "Hoş geldiniz."

Abim onu tınlamayarak yoluna devam etti, ben peşinde ona yetişmeye çalışıyordum. 

Onun ofisine geldiğimizde, kapıda duran asistanından iki kahve istedi. Biz tam içeri girip yerlerimize oturduğumuz an kapı açıldı ve Mustafa geldi içeri. Elinde beklediğimiz dosya vardı. Abim teşekkür edip onu gönderdi. 

Abim dosyayı incelerken siniri kademe kademe artıyordu, en sonunda dosyayı sertçe kapatıp yüzüme baktı, "Pezevenk Harun!" diye sayıkladı, "Hesaptan çektiği paranın yarısını pavyona yedirmiş." dedi. "Geri kalan yarısı?" dedim, "Harun da Vedat'ın köpeği çıktı..." dedi. 

"Parayı Vedat'a mı yedirmiş?" dedim. Başını salladı, "Adam cin gibi, musallat oldu." dedim.

Asistanı kahvelerimizi getirdi, fincanı alırken teşekkür ettim, asistanı donuk bir kadındı, muhtemelen abimden yaşça büyüktü. Ve sanırım bu yüzden abim de ondan bir şeyler isterken çekiniyor.

Asistan, abimin fincanını önüne bıraktığında, abime, "Turan beyle öğleden sonra toplantınız vardı, hatırlatmak istedim." dedi.

Abim mahcubiyet dolu gözlerle ona bakıp, "Sağol Afife." dedi, ona ismiyle seslenmekten çok rahatsız olduğu, en azından nezaketen de olsa yanına bir hitap getirmek zorunda hissettiğini anlamıştım.

"Turan da kesin Vedat'ın köpeğidir!" dedim, Afife hanım çıktığında, "Yok, ani olan bir şey değil, planlanmış." diyerek önündeki çizelgeyi gösterdi. "Ne konuşacaksınız toplantıda?" dedim.

"Aslında konu başkaydı ama sanırım Vedat'ın köpeği olanlardan bahsedip, Turan'ın niyetinin ne olduğunu öğrenmeye çalışacağım." dedi.

"Güzel, akşama geç kalma." dedim, "Orada olay çıkarsa rahat durmam."

"Geç kalmam, sen artık eve geç." dedi.





Kader BozgunuWhere stories live. Discover now