15-Gazete

7 2 0
                                    

"Peki şimdi ne yapacağız?" dedim, "Yani, bunu yapanı aramayacak mıyız?"

Cihan dudağını büktü, "Nerede arayacağız?" dedi, "Kızı zaten yol kenarında bulduk..."

Derin bir iç çektim, "Bir isim bulmamız gerekiyor ama değil mi?"
Cihan gözüme baktı, "Senin şüphelendiğin biri mi var?" dedi.

Başımı iki yana salladım, "Ben, sizin şüphelendikleriniz vardır diye dedim."

Aziz, "Şüphelendiğim bir isim yok, bunu yapan şerefsizi tanıyorum ben." dediğinde Cihan'la aynı anda ona baktık, ve "Kim?" diye sordum.

Aziz sırtını yasladığı duvardan ayırdı, "Tam emin değilim." dedi. "Aklımda bir isim var sadece."

Cihan, "Oğlum kim işte!" dedi, Aziz beni işaret edip, "Şunun çocukluk arkadaşı!" dedi. Rıfat'tan bahsediyordu.

Cihan bana baktı, "Yapmış mıdır?' dedi, başımı salladım, " Daha önce de yaptığı oldu." dedim. Aziz bana baktı, "Türkan'a değil, başka kızlara!" dedim.

Ben içini rahatlatınca sırtını yine duvara yasladı. Cihan'ın gözleri duvara kilitlendi, "Ne oldu?" dedim, bana baktı, "Başka kızlara da yaptı, öyle mi?" dedim.

Aziz, "Abi, emin değilim dedim." deyince Cihan, "İlla Türkan'a yapmış olması mı lazım, birinin ders vermesi gerekmiyor mu?" dedi. Cihan'a bazen hak veriyordum ama şuan ona hak verirsem geçen seneki olayların benzeri yaşanabilirdi, o yüzden, "Abartma!" diye tepki verdim. "Hak var, hukuk var."

Aziz bana baktı, "Hak da var hukuk da var ama Rıfat'ın yaptığını nasıl kanıtlayacaksınız?" dedi, ayağa kalktım, "Biz ortaya iddia koyacağız, mahkeme Türkan'ı teste sokacak ve üzerinde Rıfat'ın dna örneği bulunursa cezasını alır." dedim.

"Onu mu bekleyeceğiz, ben Türkan'ın ağzından çıkacak isme bakarım." dedi Aziz bana çıkışarak.

"Ya belki yanlış hatırlıyorsa?" dedim onu ayıktırmak için, "Belki Rıfat değil?"

Aziz bana doğru yürüdüğü zaman doktorun topuklu ayakkabısının sesi duyuldu, biz ona bakarken o gergin bir şekilde bize doğru yürüyordu. Sanırım söyleyeceği şeyler iyi değildi ve nasıl söyleyeceğini tartıyordu aklınca.

Elinde bir gazete vardı, hiçbir şey demeden, gazeteyi Aziz'e uzattı, "Hastanemizin gazetesinde nasıl olduysa sizin durumunuz manşetlere düşmüş." dedi, Aziz gazeteyi sertçe çekip manşeti okudu, "Kim bu gazetenin baş yazarı?" dedi.

Doktor biraz tedirgin bir şekilde konuştu:"Hatun hanım." dedi, "Hatun Bozgun..."

Aziz bana baktı, "Sizin akraba değil mi bu kadın?" dedi, başımı salladım mecburen, "Benim değil, Aliye annenin akrabası." dedim.

"Bul bana bu kadını." dedi, yutkundum, öldürmez inşallah...

"Ofisinin adresini vereyim, olur mu?" dedim. Başını iki yana salladı, "Buradan ayrılamam şimdi, sen kadını bul, bana getir, başhekimin odasında bir konuşalım biz onunla." dedi.

"O iş kolay." dedim. "Ben onu sana getiririm ama kadına bir şey yapmayacaksın, söz mü?"

"Ya, la havle!" dedi, "Konuşacağım oğlum, konuşacağım!"

Gülümsedim, omzunu sıvazladım, "Şimdi gidip getireyim mi?" dedim. Başını salladı, "Zahmet olmazsa, git getir." dedi.

Başımı salladım, "Emrin olur kardeşim." dedim, "İyi alıştın ha!" dedi arkamdan.

"Tabii ki!" dedim arkamı dönmeden yürürken. Otoparka gidip arabamın yanına durduğumda, sileceğe sıkıştırılmış gazete sayfasını gördüm.

Gazeteyi alıp manşete baktım: "Aziz Ağa'nın nişanlısı saldırıya uğradı!"

İç çektim, nişanlı değilki bunlar...

Arabaya binip, Hatun'un ofisine gittim.

İçeri girip, odasına kapısını çalmadan pat diye girdim, beni görünce biraz şaşırdı, "Ne işin var byrada Ferhat?" dedi, elimdeki gazeteyi masasına koydum, "Sen önce bunu bana açıkla." dedim.

Arkasına yaslandı, "Aziz Ağa seni mi yolladı?" dedi, "Daha önce de böyle saçma haberler yaptın, yok husumet bitmemiş de devam edecekmiş de! Kim yaptırıyor bu haberleri?" dedim. Hatun, "Kimse yaptırmıyor, ben kendi duyduklarımı yazıyorum." dedi.

"Nereden duydun?" dedim, ellerini iki yana açtı, "Yapma Ferhat, tüm hastenede konuşuluyorsunuz." dedi. "Aziz'in günlerdir Türkan için orada olduğunu da konuşuyor herkes."

"Bu işin içinde Aliye var değil mi?" dedim. Gülümsedi, "Hangi işin, ben zaten ona çalışıyorum." dedi, "İnanmanı temenni ediyorum, bu haberden sevgili cici anneciğinin haberi yok."

"Otursana, kahve içelim..." dedi, gazleteyi aldım, "Kalk!" dedim, kıpırdamadı, "Üzgünüm, çokmişim var." dedi, "Hatun kalk!" diye bağırdım.

Hatun mecburen ayağa kalktı, onu kolundan tutup ofisinden çıkarırken, "Nereye götürüyorsun beni?" dedi, "Sen sesini kes, güvenliğe ses etme anlarsın birazdan nereye gittiğimizi."

Hatun'u arabaya bindirip kendi yerime geçtim, "Aziz'e mi gidiyorsun?" dedi, "Sessiz olursan, mutlu olacağım." dedim.

Yola koyulup, hastaneye götürdüm onu . Yine kolundan tutup başhekim odasında bizi bekleyen Aziz'in karşısına attım, Aziz koltukta oturuyordu, elini dizine vurdu, "Otur bakalım, Hatun hanım..." dedi. "Ferhat sen çıkabilirsin."

***

Karşımda oturan kadına baktım, "Haberi niye yaptın?" dedim, karşıma rahatlıkla oturdu, sehpadaki gazeteyi alıp, yazdıklarını okudu, "Tüm hastanede konuşulan konuları yazdım sadece, neticede ünlü ailelerdensiniz." dedi, "Türkan ünlü mü?" dedim, gözlerime baktı, "Nişanlın değil mi?" dedi, "Zamanı gelince sizin ailenizden olacak."

"Bu seni ya da koca Urfa'yı ilgilendirmiyor, bu haber kaldırılacak, gazeteler toplatılacak." dedim.

Derin bir nefes aldı, "Kaldırmazsam?" dedi, gözlerine baktım, "Kaldırmazsan, o ofise gömerim seni!" dedim.

"Herkesin korktuğu Aziz Ağa'dan bir tek ben korkmuyorum." dedi, gülümsedim, "Peki, madem korkmuyorsun, sonucuna katlanırsın." dedi, "Ofisini daha deneyimli, daha donanımlı yazarlarla doldurup seni o ofisten linç ettirerek attırdığımda, işsiz kaldığında bir tek bana gelip yalvaracaksın!" dedim. "Kaybol şimdi."

"Unutma, senden korkmuyorum." dedi, arkama yaslandım, "O gazetelerin hepsini tek tek toplayıp ofisinin önünde aleve vereceğim, o zaman korkarsın..." dedim.











Kader BozgunuWhere stories live. Discover now