10-Erik Ağacı

6 1 0
                                    

Pazardan el ele çıktık. Bu benim için bir nimetti. Çünkü sadece ailelerimiz değil tüm Urfa biliyordu bizi. Beni ilk buluştuğumuz yere, erik ağacına getirdi. Bu ağaç diğer erik ağaçlarından daha büyüktü. 

İlk buluştuğumuz gün bana buradan iki tane mürdüm eriği koparıp vermişti. O zamanlar Cihan abisi vardı Aziz'e pek ağa denmezdi. Ne zaman abisi Harun Amcayı dolandırıp yurt dışına gitti benimki o zaman ağa oldu. 

Yine gölgelik yere yan yana oturduk, kolunu bana dolayıp, sımsıkı sarıldı. Saçlarımı öpmeye koklamaya başladı, "Saçlarımı neden bu kadar çok seviyorsun?" dedim. Saçlarımla oynamaya başladı, "Çünkü senin, sana ait." dedi, "Sen gibi, güzel." 

Başımı omzuna yasladım, ağaca bakarak, "Erik çıkmış mıdır?" dedim. Benden ayrılıp ayağa kalktı, "Öğrenmenin tek bir yolu var." deyip ağaca tırmanmaya başladı. Ayağa kalkıp ona baktım, kalın bir dala oturup etrafındaki dallara baktı. 

Sol tarafa baktı, gülümsedi, elini uzatıp bulduğu erikleri kopardı, "Yakala!" deyip aşağı attı. Ellerimi açıp erikleri yakaladım. Ağaçtan aşağı inip tekrar aynı yerine oturdu ben de yanına oturdum. Erikleri alıp bir güzel temizledi, tekrar bana uzattı, "Bak bakayım tadına." dedi. 

Eriklerden birini seçip ısırdığım an yüzüm ekşidi. Aziz gülerek bana bakıyordu,"Nasıl?" dedi, "Ekşi!" dedim. "Ama güzel." 

Başımı tekrar onun omzuna koydum o da kolunu bana doladı, "Seni çok seviyorum." dedi, "Ben seni çok çok seviyorum." dedim. "Çok çok seviyorsun?" dedi gülerek, "Güzel, o zaman ben de çok çok seviyorum."

Kolumu onun bedenine doladım, "Babam korktuğum gibi bir tepki vermedi." dedim. "Pazarın ortasında bağırırken o tezgahı kafama korkusu yaşadım ama şükür ki öyle bir şey olmadı." dedi, "Seninkiler benimkilerden medeni galiba." 

"Haklarını yeme, meyhanede Ferhat'ı dövdüğünde annen ve baban gayet normal karşıladı." dedim. "Canım." dedi başımı kaldırıp gözlerine baktım, "Bana karışamazlar, emir veremezler anca söylenirler." dedi. "Ben de buna alışığım." 

Gülümsedim, "Ne oldu?" dedi, "Bir daha desene." dedim, gülümsedi, "Neyi?" dedi, "Biliyorsun, bir daha de..."dedim. Elimi tutup, "Canım!" dedi batırarak. Beni kendine çekip sımsıkı sarıldı, "Canım benim." dedi, bir süre böyle söylendi. 

Bileğimdeki saate baktım, "Saat çok geç olmuş ben gideyim." dedim. "Bırakayım mı?" dedi, başımı iki yana salladım, "Şuradan şurası zaten, sen şirkete geç." dedim. Başını salladı, "Emrin olur." 

"Gidiyorum bak". dedi ayağa kalkarken, "Git." dedim. Gözlerini açtı, "Git?" dedi, "Öyle mi?" 

"Ya öyle değil!" dedim, "Şimdilik git." 

Başını salladı, "Tamam, aldım ben mesajı."dedi. Yola doğru ilerleyip gidecek gibi yaptığında ayağa kalkıp koluna sarıldım, "Aziz ya!" diye mızmızlandım. Vücudu titredi sanırım gülüyordu. Yüzümü tutup yanağımdan öptü, "Dikkatli ol tamam mı?" dedi, başımı salladım, "Erikleri yemeden gitmem." dedim. Başını salladı, "Tamam önce erikleri ye." dedi. Sonra yoluna gitti. 

Tekrar ağacın altına oturup eriklerden yemeye başladım, üç tane erik bulmuştu. Aziz gittikten sonra iki tane siyah takımlı adamın benim olduğum tarafa geldiğini gördüm, arkalarında siyah bir minibüs duruyordu. Ayağa kalktım, karşımda durdular, "Türkan hanım siz misiniz?" dedi. Başımı salladım, "Sizi bir süre misafir edeceğiz, lütfen zorluk çıkarmadan bizi takip eder misiniz?" dediklerinde, "Anlamadım, neden misafir olacakmışım?" dedim.

"Lütfen, sadece bizi takip edin." dedi. Elimdeki erikleri yere atıp arkama bakmadan koşmaya başladım, içimde bir kurt vardı çünkü. Peşimden koştuklarına emindim ormanın içine doğru koşuyordum, "İmdat!" diye bağırdım beni duyacak kimsenin olmamasına rağmen. 

"Türkan!" adımlarımı durdurdum, arkama baktığımda onu gördüm... Sonra biri ağzıma bir bez kapattı ve gözlerim karardı. 

Kader BozgunuWhere stories live. Discover now