17- Korkutma Korkusu

5 1 0
                                    

Hastaneye geçtiğimizde Türkan çoktan yataklı servise alınmıştı, hâlâ uyuyordu, Aziz ise kapıda bizi bekliyordu.

Onun eşyalarının olduğu çantayı Aziz'e verip, üzerindekileri değiştirmesi için uygun bir yere yolladım.

Melek'le el ele Türkan'ın odasına girdik. Önce Türkan'a baktı, bir süre uzak durdu, temkinli adımlarla yanına yaklaşmaya başladığında elini bıraktım. Çantayı bir kenara bırakıp, bir kolu alçıda, yüzü yaralar içinde olan genç kıza baktı.

Titreyen ellerini Türkan'ın saçlarına koydu, "Saçları..." dedi, "Abim çok severdi."

Dolan gözlerimi ovdum, elimi enseme koyup arkamı döndüğümde içeri giren Aziz'i gördüm, derin bir nefes aldım.

Sakin bir şekilde, "Daha beter hâlini gördüm..." dedi, "Bu toparlanmış hâli."

Melek, abisine baktı, Aziz gülümseyerek kardeşinin yanına gitti. Kardeşine sarılıp, onu teselli etmek ister gibi saçlarını okşadı, "İyileşecek..." dedi, "Yine hep beraber olacağız."

Melek abisinden ayrılıp, "Annem Cihan abimi konağa çağırmıştı, gideyim de bir haber vereyim." diyerek odadan çıktı. Kapı kapanır kapanmaz, Aziz boş koltuğa bıraktı kendini, güçsüzdü ama belli etmiyordu kimseye...

Elini korkuyla Türkan'ın saçlarına götürdü ama dokunma cesaretini bulamadan geri çekti. Elleriyle yüzünü kapatıp derin bir nefes aldı, bir süre sonra hıçkırık seslerini duydum.

Yanına gidip ona sarıldım, sadece sarıldım, hiçbir şey demedim, iki kelime dahi konuşmadım. Sadece sarıldım. Sarıldım, kardeşime sarıldım.

"Korkuyorum ben..." dedi, "Ona bir şey olacak diye, benden korkacak diye..."

"İstemeden de olsa üzerim diye, korkutmaktan bile korkuyorum. Birgün yanlışlıkla canını yakarım, ona bu yaşadıklarını hatırlatırım diye korkuyorum ben. Çok korkuyorum..."

"Ölümden bile korkmayan ben, onu korkutmaktan korkuyorum..." dedi.

Onu susturmak ya da sakinleştirmek istemiyordum, içini boşaltsın istiyordum. O yüzden sadece ona sarılıp, onu dinliyordum.

"Korkma..." diyebildim, karşısına çöktüm başını iki elimin arasına alıp, "Ne dedim, sen iyi olursan, o da iyi olur ama sen korkarsan, o da korkar..." diye fısıldadım, gözyaşlarını sildi, "Ne zaman dedin lan, ben niye hatırlamıyorum?" dedi, gülümsedim, "Daha önce demediysem şimdi diyorum kardeşim." dedim.

Gülümsedi, başını çevirip Türkan'a baktı, "Çok güzel..." diye fısıldadı, "Zarar görmesini istemiyorum."

Elimi koluna koydum, "Beraber koruyacağız onu, sen aşkını ben kız kardeşimi..." dedim. Bana baktı, "Zaten başka bir şeyin olamaz." dedi. Melek odaya tekrar girdiğinde derin bir nefes aldı, "Şükrü amcalar geliyor." dedi.

Aziz başını salladı, "Gelsinler..." dedi. Bir iki dakika sonra doktor içeri girdi, Türkan tam o anda uyanmıştı. Aziz'e baktı, Aziz de ona.

Çok kısa bir süre sessizlik oldu, doktorun yaka kartına baktım, Handan.

Handan hanım, Türkan'a bakıp, "Geçmiş olsun." dedi, sonra asıl konuşacaklarını aklı da tartıp derin bir iç çekti, "Üç gün... Üç gün boyunca hareketsiz uyudun, yani uyutuldun, kullandığımız ilaç senin bünyen için biraz ağırdı ama kullanmak zorundaydık. İlaçtan kaynaklı ufak bir sinir hasarın var, bir süre yürüyemeyebilirsin." dedi.

Aziz'in gözleri Türkan'a döndü, sonra, "Ne kadar bir süre?" dedi doktora bakıp. Handan hanım, "Kalıcı değil ama fizik tedavi ile desteklenirse süreç hızlanabilir." dedi.

Aziz başını salladı, "Tamam, o iş kolay." dedi. "Bizim konakta boş yer var."

Türkan Aziz'e baktı, "Hiç gerek yok, konağa gelmeye falan..." dedi. Aziz Türkan'ın elini tutup, "Bu konu tartışmaya kapalı." dedi. Sonra da sanki onu korkutmamak ister gibi gülümsedi.

Türkan bir şey demedi, doktır gidince bir süre oturduk. Türkan çok konuşmuyordu, bizim günlerce burada çektiğimiz dertleri dinliyordu.

***

"Haydi, siz dışarı çıkın" dedim, Ferhat ve Melek bana şaşkınca baktı, "Haydi oğlum, al nişanlını çık dışarı!" dedim

Ferhat Melek'in elinden tutup, odadan çıktı. Türkan'a döndüm, bana baktı, gülümsedi, "İyi misin?" dedim, "Ağrın, sızın var mı?"

Başını iki yana salladı, "Sen buradasın ya, iyiyim." dedi. Zorlanıyordu, konuşurken çok zorlanıyordu. Elini tuttum, "Seni çok çok seviyorum." dedim. "Bana sadece bunu kimin yaptığını söyle."

"Boş ver, geçti gitti." dedi, "Benim için geçmedi..." dedim, elini zorlayarak kaldırıp yüzüme koydu, "Canın çok acır, söyleyemem." dedi.

Gözlerine baktım, "Söyle, benim canım da senin canınla beraber acısın." dedim. Başını iki yana salladı, "Söylemeyemem, söylemem." dedi, "Senin canın yandığında, o daha çok mutlu olacak, tek amacı buydu. Bunu bil yeter."

Elini öptüm, "Söyle hadi, kurban olduğum, söyle..."

Sustu, sadece sustu, ne isim ne de harf çıktı ağzından. Söylemeyeceğine emin olduğumda, "Ateşböceği topladım sana." dedim, gülümsedi, "Nerede?" dedi, "Abimdeydi." dedim.

"Geldi mi o?" dedi, başımı salladım, "O buldu seni..." dedim. Gözleri doldu, "Bir şey soracağım."

"Sor güzelim..." dedim, "Ne olursa olsun, yine de beni sever misin?" dedi, başımı salladım, "Severim, hem de çok çok severim." dedim gülerek.

"Başka eller dokunmuş olsa bile mi?" dedi, yine başımı salladım, "Ölene kadar kalbim senin."

"Ya, yarın ölürsem?" dedi. "Olmayacak öyle bir şey." dedim. "Ya dayanamayıp canıma kıyarsam?" dedi.

Yutkundum, "Çiçeğim..." dedim, "Birlikte dayanacağız."

İç çekti, "Ya sıkılırsan?" dedi, gülümsedim, "Ne olursa olsun, ben senden sıkılmam. Ne olursa olsun, ben seni sevmekten vazgeçmem." dedim, "Senden de, sana olan aşkımdan da vazgeçmem."

"Üzüleceksin..." dedi, "Hepimizi üzüleceğiz."

Elini ellerimi arasına aldım, "Çıkar ağzındaki baklayı." dedim, böyle saçma şeyler söylediği zaman anlıyordum, bir şey söylemek istediğini ama dilinin varmadığını...

Derin bir nefes aldı, "Söyleyemem..." dedi, "Vazgeçersin benden..."

"Vazgeçmem, söyle..." dedim. Yutkundu, gözlerime bakmadan konuştu:"Tecavüze uğradım..."

Boğazıma bir yumru oturdu, "Biliyorum..." dedim, gözlerime baktı, "Kimse durduk yere bir kadına bunu yapmaz." dedim, "Söyle bana, kim o?"

Başını iki yana salladı, gözlerinden yaşkar akmaya başladı, "Söyle Türkan!" dedim, "Kurbanın olayım söyle, alayım canını."

"Canını yakan kim varsa söyle, hepsinin canını alayım..."

"Kimsenin canını alma." dedi ağlarken, "Kimse bilmesin... Aramızda kaldın bu."

Gözlerimden iki damla yaş düştü, "Tek bir isim söyle..." dedim, "Lütfen, beni çaresiz bırakma, söyle."

Sustu, yine ve yine sustu, sadece sustu.

Kader BozgunuWhere stories live. Discover now